"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
BİR DEFTERİN SONU
Bir defterim vardı benim. Adı Aşk'tı. İlk kapağı açıp da bir şeyler yazmadan önce, nasıl da masum ve korkaktım. Bir süre açmadım o defteri. Sonra bir gün aniden açıvermiştim ve doldurmaya başladım. İlk satırlar güzeldi, mutluydum, keyifliydim yazarken. Biraz daha yazmaya devam ettikçe bana acı vermeye başladı bu satırlar,
Aziz Nesin klasiği daha. Ne iyi etmiş de yazmış. Yoksa bu güzel eserden mahrum kalacaktım. Her ne kadar
Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz'ın hikayesini bilsem de, sizin de bildiğiniz üzre okumak gibisi yoktur.
Efendim Aziz Nesin, Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz'ı ilk önce 12 bölümlük bir radyo tiyatrosu olarak yazar. Ama kendi kendine yazmaz. Zaten çoğu yazılarını da
(Allah'a Hitaben)
1-Allahım bizi de gör artık.
2-Burası Allah'ın unuttuğu yer.
3-Allah yazdı ise bozsun.
4-Allah gelse bile seni elimden alamaz.
5-Allah özenmiş de yaratmış. "(Özenmek acizliktir. Allah aciz değildir. "Ol" der "olur".)"
6-Allah bizi unuttu. "(unutmak fanilerin işidir)"
7-Bu işte bir
Hüsn ü Aşk
"Gayret dedi Aşk’a ey birâder
Gel yol eri yolda olmak ister"
Besmele-Hamdele-Salvele..
Merhum Şeyh Galib Hazretlerini Rahmetle yâd edelim. Hamd ile salvele getirip evvala; Hazretin ruhuna bir Fatiha armağan edelim.
Elimden geldiğince ve kalemim yettiğince, bu şaheseri terennüme ve dahi izaha yelteneceğim. Haddimiz ile
Saydıklarımız der ki; “Sabır ile dut yaprağı atlastan kumaşa döner.” Ne kadar da doğru söylerler. Keza bu Babil’de ölüm İstanbul’da aşk’ta da öyle bir şeydir. Peki doğru olan neydi. Dağ başında fütursuz bir meyve iken kazanlarda kaynayıp, ateşler de yanıp kağıt olmak mı? Yoksa üzerine kıymetli, kerametli sözler yazılan bir eser olmak mı? Hangisi
Soğuk bir kış günü..pencereden karşımdaki karlı dağı izliyorum. Elimde Güven. Içim üşüyor sanki. Şöyle arkama yaslanıp okumaya devam ediyorum. Alt satırlarda bir söz gözüme takılıyor;
"Çok uzak ufuklara şimdi kar yağıyor.."
"Ne güzel demiş Dinamo!" diye ekliyor Vedat Türkali.
Birkaç kez daha okuyorum. Sıradan kısa bir cümle
. . .
ŞİİR-MİİR
K/aralamalar
(Not: Mükerrer kayıtlar, sâir hata ve düzenlemeler bir ara yapılacaktır inşallah, diyelim... Bu hususta okurlardan özür dileriz...)
7 ya da 8 yaşlarındayım , bir önce ki yaz dedemi (annemin babası) kaybetmişiz. Henüz cenaze, ölüm kalım ayırdını yapacak yaşlarda değilim sadece çevremde bir hengamedir dönüyor. Annem , teyzelerim , yengem ağlıyor dayım evin önünde bizde güneşlik derler ,sigara üstüne sigara yakıyor. Herkesin aksine benim keyfim yerinde çünkü 3 tane yaşıt kuzenim
Böbürlenme ey fâni!
Lain Şeytanın işini alırsan elinden
Ömrünce hamallık yaparsın kibrine.
Zalim olup düşmezsin;
Mazlumun dilinden..
Gitmeye geldiğimiz bu dünyada;
Biz mihmanız,
Dünya mihmandar.
İmadəddin Nəsimi
Bende sığar iki cihan, ben bu cihana sığmazam
Yersiz, yurtsuz cevher benim, hiçbir mekana sığmazam
Hem sedefim hem inciyim, Sırat’tan da geçiciyim
Bunca atlas kumaş ile ben bu dükkana sığmazam
Gizli hazine benim işte, göz önünde olan da ben
Maddenin cevheri benim, dağa, ummana sığmazam
Can ile cihan benim, dünya ile zaman menem
Ama ne dünyaya, ne zamana sığmazam
Yıldızlara felek benim, vahiy ile melek benim
Çek dilini dilsiz kesil, ben bu lisana sığmazam
Zerre benim güneş benim; çar penc û şeş sırlar benim
Her şey açık ve meydanda, ben bu meydana sığmazam
Ateşteki ağaç benim, dönüp duran şu taş benim
Bak şu ateş yalımına, ben bu yanana sığmazam
Şeker benim, bal da benim.
Güneş benim ay da benim
Herkese can bağışlarım, ama ben cana sığmazam
Gerçi bugün Nesimi’yim, Haşimi’yim Kureyşî’yim
Bundan uludur ayetim; ayete şana sığmazam...