İstanbul, güzel giyinmiş manifaturacıların, bankacıların, maçlara giden, hareketli, büyük meseleli Galatasaray, Fenerbahçe münakaşalarına katılanların elindeydi,. Ayda üç yüz, dört yüz, beş yüz lira maaşlı, ayda üç bin, dört bin, beş bin lira kazançlı memurlar, terziler, komisyoncular, manavlar, bakkallar ve bankacılarla dolu bir kalabalık, bunların çocukları ve çıraklarıyla dolu bir kalabalık, bunların çocukları ve çıraklarıyla dolu Beyoğlu her şeyiyle, tiyatrosu, sineması, vitrini, hatta kitabı, hatta mecmuasıyla, bu insanlara on altı saatin iki üç saatini hoşca gecirtmek için seferber halindeydi. Yetmezse radyo, erkek hafızları, kadın hafızları , bitmek tükenmek bilmeyen iniltisiyle, adi piyesiyle, bir düğmede hazırdı.
Sayfa 85
Papa Eftim'in Sosyal Aktiviteleri
Sevgi Erenerol'un anlatımına göre Papa Eftim Galatasaray taraftarı olmakla beraber, Şükrü Saraçoğlu ile birlikte Fenerbahçe maçlarına da gitmektedir. Çünkü o hiçbir takımın fanatiği değil, yalnız insanın fanatiğidir. Sinemayı çok seven Papa Eftim zaman zaman kiliseden çıkıp sinemaya gitmektedir. Bu konuda "Bir din adamının hayatın ilerleyişini takip etmesi lazımdır. Bunun için her zaman sinemaya giderim, hatta mümkün olsa kiliselerde ayinden sonra sinema göstermek taraftarıyım" diyen ve "Sinemadan aldığım zevk, kaptığım hisse çok büyüktür. Sinemanın rahat koltuklarından birine gömüldüm mü, ooohh... Bütün âlem bütün insaniyet gözlerimin önünde perde perde canlanır, her vakadan bir mana çıkarırım, her hadisenin bir ibret alınacak noktasını bulurum" sözleriyle sinemanın hayatındaki yerinin büyük olduğuna vurgu yapan Papa Eftim, aynı zamanda şiir ve edebiyatlada ilgilenmektedir. Abdulhak Hamid'i okuduğunu ve çok sevdiğini, onun Avrupai şair olduğunu söyleyen Papa Eftim, Tevfik Fikret, Halit Ziya, Hüseyin Rahmi ve Reşat Nuri'yi beğenerek okuduğunu ifade etmektedir. Papa Eftim'in çok az uyuduğundan, ona birkaç saatlik uykunun yeterli geldiğinden ve en büyük hobisinin de okumak olduğundan bahseden Sevgi Erenerol'a göre Papa Eftim yalnız din, edebiyat veya şiir kitapları değil bütün dünya siyasetine dair kitaplar okumaktadır. Papa Eftim buna bir yerde mecburdur, çünkü böyle bir mücadelenij içibde olmak çok okumayı ve çok bilgi sahibi olmayı gerektirmektedir.
Sayfa 239Kitabı okudu
Reklam
Romanda anlatılan kahramanımız Onur sevgisini aşkını Futbol'a odaklamış bir genç...Spor yapmak futbol oynamak elbette ki güzel bir şey.Sahi hem spor yapsak hem de futbol aşkımızı gürültüsüz kavgasız küfürsüz yaşasak. Kadıköy'e "ölmeye ölmeye" değil sporun özünde olan "sevgi kardeşlik dostluk centilmenlik estetik" değerleri duyumsamak için gitsek.
Her şeyden şikayet eden Fenerbahçe VS Galatasaray
Madrid'in esas takımının Real Madrid olduğu ve diğer tüm ekiplerin sahtekår olduğu gerçeğini teyit eden şey, bazı Barselonalıların, Madrid kaybedecekse kendilerinin de kaybetmesini, "Adı Anılmaması Gereken O Takım" kazanacaksa kendilerinin de kazanmasına yeğ tutmasıdır. Sanırım bu yüzden yıllarca kaybettiler, zira asıl hedefleri buydu ve en büyük hobileri olan Şikayet'i tatbik etmelerine olanak tanıyordu.
Sayfa 19 - YKYKitabı okudu
Hakemlere Güvensizlik
1958-59 Sezonu sonunda beyaz grup birincisi Fenerbahçe ve kırmızı grup birincisi Galatasaray arasında oynanır. .... Maçı Türkiye'deki hakemlere güvenilmediği için Yugoslavya'dan gelecek Markovic yönetecektir.
Ağları Yırtan Gol(ler)
1958-59 Sezon sonunda beyaz grup birincisi Fenerbahçe ve kırmızı grup birincisi Galatasaray arasında oynanır. .... Bu maç Galatasaraylı Metin Oktay'ın golünde ağların yırtılması ile hatırlanacak ama bu yırtılma mevhumu ilk değil. Örneğin Şeref Stadı’nda 13 Nisan 1942’de yine iki takım arasında yapılan Dostluk Kupası maçında Fenerbahçe sol açığı Halit Deringör’ün şutu Osman İncili’nin koruduğu kalenin ağlarını yırtmış. Bir başka örnek ise 30 Nisan 1957’de İstanbul Ligi’nin son haftasında, ne acayip tesadüf ki yine Galatasaray ve Fenerbahçe arasındaki müsabakada cereyan etmiş, o zamanki ismiyle Dolmabahçe (İnönü) Stadından Lefter Berlin panteri Turgay Şeren’in koruduğu kaleye bir şut çeker ve top ağları bir kez daha yırtar.
Reklam
"Deliye kırk gün deli deseniz deli olur" kalıbının da aslında "teori" olma koşullarını yerine getirmiş, yani yeterince denenmiş/sınanmış olduğu düşünülen, bir "hipotez" olduğunu düşünün; "bal tutan parmağını yalar" gibi, "çok mal haramsız, çok laf yalansız olmaz" gibi bir hipotez. "Galatasaray, Fenerbahçe stadında maç kazanamaz, CHP bu ülkede iktidara gelemez" gibi, rasyonel mesnedi olmayan ama fiiliyatta bir biçimde doğrulanan teori. "Kendisini doğrulayan kehanet", insanların doğru olduğuna inandıkları bir öngörüye göre kendi davranışlarını ayarlıyor olmaları nedeniyle gerçekleşen kehanet 'tir. Nasılsa kazanamaz dendiği için CHP'ye oy verilmez ve ka- zanamaz; Galatasaray'ın dünya devlerini dize getiren kadrosu Fenerbahçe stadında rezil olur; devlet ihalelerinde denetleme mercisinin cebine para atıyor olması doğal karşılanmaya başlanır, "çalıyor ama işini de yapıyor" şeklindeki argümanlar haklılık kazanmaya başlar; Boko Haram, DAEŞ gibi örgütler tecavüzlerini Allah adına yaptıklarına inanır olurlar.
Sayfa 116Kitabı okudu
İstanbullular öteden beri ligdeki İngiliz ve Rum takımlarını yendiği için Galatasaray'a ilgi duyuyordu, ama Fransız destekli, Saray'a yakın, Mekteb-i Sultanili bu zamane gençlerine içten içe gizli bir tepki de besliyordu. Oysa ki Fenerbahçe çok başkaydı; Fenerbahçe o zamanlar İstanbul'un taşrası olarak görülen, Anadolu kokan Kadıköy'ün takımıydı. Galatasaray gibi üst tabakaları değil, sıradan halkı temsil ediyordu. Bu nedenle kısa sürede halkın sevgilisi olacaktı.
Sayfa 97 - İnkılap KitabeviKitabı okudu
Türk İdman Cemiyetleri İttifakı
Osmanlı modernleşmesine hakim olan ve Cumhuriyet döneminde zirveye çıkan bu ruh doğrultusunda İstanbul' da faaliyette bulunan ve aralarında Fenerbahçe, Altınordu ve Galatasaray'ın da bulunduğu 16 kulübün başkanları tarafından sporla ilgili çalışmaların yürütülmesi amacıyla 1922 yılının 22 Mayısında Türk İdman Cemiyetleri İttifakı kuruldu. Başına ise Galatasaray Spor Kulübü' nün de kurucusu olan Ali Sami Yen Bey getirildi.
Atatürk öncelikle gerçek bir sporseverdi. O sadece Fenerbahçe'yi değil tüm kulüplerin gelişmesini, güçlenmesini istiyordu. O Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu olarak tüm kulüpleri seviyordu. Karşıyaka ve Altay kulüplerinin defterine duygularını yazmıştı, Beşiktaşlıları evinin camından seyretmiş, onlarla bir kez konuşmuştu, Galatasaray'ın maç davetine teşekkür mektubu yazmış, bir kez maçını izlemiş Güneş Kulübünün iki kez çayına gitmişti. Tüm bunlar onun Türk gençliğini Türk sporcularını ve spor kulüplerimizi ayrı ayrı çok sevdiğini göstermektedir.. Zaten Türkiye Cumhuriyeti'ni gençlere emanet edişinden de bu özel sevgi ve güven anlaşılabilir.
Sayfa 204 - Truva YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Atatürk Fenerbahçeliydi. Özellikle 1930'lu yıllarda pek çok kez bunu bizzat kendisi ifade edecekti. Atatürk döneminde 20'li ve 30'lu yıllarda Fenerbahçe çok başarılı sonuçlar alıyordu. Atatürk'ün sağlığında en çok şampiyon olan takımlardan biri Fenerbahçe'ydi. Fenerbahçe Atatürk'ün sağlığında ezeli rakibi Galatasaray'a 5 yıl hiç yenilmemişti. (1929-1933) Fenerbahçe Galatasaray'ı 1933'de 5-1, 1936'da ise 6-1 gibi farklı skorlarla yenmişti. Fenerbahçe İstanbul Ligi'nde 1932'den 1937'ye kadar üst üste dört kez şampiyon olmuştu. Fenerbahçe, 1936, 1937 sezonunda ise büyük bir rekor kırmıştı. Hiç yenilmeden ve hiç berabere kalmadan 47 gol atıp,sadece 1 gol yemişti. Atatürk, tuttuğu takımın bu başarılarından içten içe gurur duyuyor, fırsat bulduğunda Fenerli olduğunu açıkça ifade ediyordu.
Sayfa 203 - Truva YayınlarıKitabı okudu
Vatanseverliği, güncel ve çocukların ilgi alanına giren örnekler üzerinden anlatmalıyız. Fenerbahçeli öğrencilerimize soralım, takımları futbol için mi kurulmuş? İlk insansı robotu Japonlar değil 13. yüzyılda bir Türk mühendis yaptı: El Cezerî. Sibernetik bilimini bile o kurdu. Öğrenciler günde iki üç kez kullandıkları diş fırçasının Türk ilim insanları tarafından icat edildiğini bilmeliler. Çanakkale Cephesi'nde Galatasaray'ın 23, Fenerbahçe'nin 5, Beşiktaş'ın da 2 futbolcusu şehit olmuştur. Bu takımlar rekabet için kurulmadı. Kuruluş tarihlerine bakarsanız 1903, 1905 ve 1907... O zaman İstanbul'da futbola egemen olan İngiliz kulüpleriydi.Onların etkisini kırmak için Türk spor takımları arka arkaya kurulmaya başlandı. Beşiktaş Jimnastik Kulübü kurulduğunda renkleri kırmızı-beyazdı. Şimdi ne renk? Siyah-beyaz. Peki neden? 1912-1913 Balkan Savaşları'nda çok sayıda şehidin yasını tutmak isteyen Beşiktaş, renklerindeki kırmızıyı çıkarıp siyahı almıştır. Beşiktaşlı öğrencilerimiz bunu bilir mi? Bilmez. Bilse bakış açısı 180 derece değişecek, büyükleri gibi holiganlığa kaymayacak, fair-play ruhunu yaşayacak.
Sayfa 153 - Timaş YayınlarıKitabı okudu
İstanbullular öteden beri ligdeki İngiliz ve Rum takımlarını yendiği için Galatasaray'a ilgi duyuyordu, ama Fransız destekli, Saraya yakın Mekteb-i Sultanili bu zamane gençlerine içten içe gizli bir tepki de besliyorlardı. Oysa ki Fenerbahçe çok başkaydı: Fenerbahçe o zamanlar İstanbul'un taşrası olarak görülen, Anadolu kokan Kadıköy'ün takımıydı. Galatasaray gibi üst tabakaları değil, sıradan halkı temsil ediyordu. Bu nedenle kısa sürede halkın sevgilisi olacaktı. 1914 yılında Osmanlı'da en ünlü takım Fenerbahçe'ydi. Taraftar kitlesi hızla artıyordu. Ünü, Avrupa yakasında da duyulmuştu. Hatta bazı Galatasaraylılar artık Fenerbahçe'yi tutmaya başlamışlardı.
Sayfa 87 - Truva YayınlarıKitabı okudu
Ziya Bey bu çekişmede kulüp içinde aradığı desteği bulamayınca öfkelenip sudan gerekçeler ileri sürerek istifa etti, Ziya Bey sadece Fenerbahçe'den ayrılmakla kalmadı, takımın bazı önemli futbolcularını da ayartarak İngiliz ve Rumlarla anlaşıp yeni bir takım kurdu. "Union Clup" adı verilen bu takıma Fenerbahçe'nin hafları Kara Hasan ve Küçük Hasan'ı ve Fenerbahçe'nin ilk teknik direktörü Dalaklı Hüseyin'i de transfer etti. Allah'tan Ziya Bey kale direklerini de götürmemişti! Fenerbahçe 5 takımın katıldığı ligi 4 mağlubiyet 1 beraberlikle sonuncu olarak bitiriyordu. 1910-1911 sezonu başlamıştı. O sezon Fenerbahçe Galatasaray'la oynadığı ilk maçı 5-0, ikinci maçı ise tam 7-0 kaybedecekti. Fenerbahçe bu yenilginin rövanşını tam 93 yıl sonra 10 kişiyle Galatasaray'ı 6-0 yenerek alacaktı. Ve Galatasaray'a tam 9 yıl hiç yenilmeyecekti.
Sayfa 72 - Truva YayınlarıKitabı okudu
Fenerbahçe 10 Kasım 1908'de Kördere Çayırı'nda Ingilizlerin ünlü Imogene takımını 3-0 yenince artık Istanbul Ligi'ne girme zamanı geldiğine karar verdi. Yabancılar maçlarını Pazar günü oynadıklarından onların ligine "Pazar Ligi" denirdi. Osmanlı takımları ise kendi tatil günleri olan Cumaları kapışırlardı. Bu nedenle İstanbul Futbol Ligi'nin resmi adı "Cuma Ligi'ydi. Fenerbahçe bu lige kabul edilen ikinci Türk takımıydı.*( Cuma Ligi'ne katılan ilk Türk takımı Galatasaray'dı. 1906-107 yılında katıldığı 5 takımlı Cuma Ligi'ni Galatasaray 4.olarak bitirmişti.)
Sayfa 72 - Truva YayınlarıKitabı okudu
139 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.