Parlamentonun soylu üyesi, feodal büyük toprak sahibi Montesquieu eski rejime büyük ölçüde bağlıdır; eserlerinde burjuvazinin isteklerini derebeylik düzeni ile bağdaştırma girişimi görülür.
Daha atak olan Voltaire ve Ansiklopedistler, eski rejime karşı korkusuzca savaşırlar ve ilerici burjuvazinin çıkarlarını temsil ederler. Voltaire, Helvetius, d'Holbach para işleriyle uğraşan kapitalistlerdir.
→☆→Bunların programı, tarihin yönüne uygundur, üretici güçlerin gelişmesi amacına yöneliktir. Aralarından bazıları, felsefede materyalizme kadar ulaşırlar. İnsanın bilimle nesnelerin özünü bulabileceğine, uygarlığı geliştirebileceğine ve mutluluğu yeryüzünde sağlayabileceğine inanırlar. Ama politikada, mutlakiyete karşı demokratik tezleri savunup destekle- mek durumunda kalırlarsa da (Dideroť nun Ansiklopedi'deki "Autorité Politique" maddesi gibi) pek demokrat sayılamazlar. Yüce gönüllü ve yürekli oldukları için halkın mutluluğunu sağlamak isterler. Ancak bu, "aydın olmayan, sağ duyudan yoksun" (d'Holbach'ın sözü) aşağı halk tabakasının işi olma- malıdır. Kendileri de burjuva oldukları için gürültücü, rahat durmaz "ayaktakımından" kuşku duyarlar. Aklın egemenliğini kurmak, aydınlanmış bir azınlığın rolü olmalıdır.
Fakat Engels "aklın egemenliği, burjuvazinin idealize edilmiş egemenliğinden başka bir şey değildi" der. Soy aristokrasisinin yerine para aristokrasisini geçirmek söz konusuydu.
Yazarın artık son kitabına geldim bu da bittiğine göre tabi. Gene kendisinin harika betimlemeleriyle beraber bir hesaplaşma kitabı olduğunu belirtelim. Akçasazın Ağaları serisinin de 2 numaralı kitabıdır bu eser. Demirciler Çarşısı Cinayeti kitabıyla çok daha evvelden tanışmıştık, sonra bu kitap yazılmıştı. Anavarsa adında bir 3 numara planlanmış
'Az gelişmiş' toplumda devrim, sınıfsal tabanını bulamadığından, 'merkeziyetçi bürokrasi diktasına' dönüşüyor; bu diktalar, tarihsel misyonlarına ihanet etmek istemiyorlarsa, sınıfsal tabanlarını ‘yaratmak', bu sınıfsal tabana denk düşen kültürel/üstyapısal dönüşümü sağlamak zorundadırlar. Sözgelişi Çin, buna güzel bir örnek: Harıl harıl endüstrileşmek isterken, gerçekte rejimin tabanını oluşturacak proletaryayı yaratmaya, 'kültür devrimi'yle de, ülkenin kültürel ortamıni derebeylik (mandarin) üstyapısından arındırmaya uğraşmaktadır. Mustafa Kemal ulusal demokratik bir devrim yaptı, bu devrimin sınıfsal tabanı ulusal burjuvazidir, onun içindir ki, Anadolu İhtilâli bir yandan ulusal burjuvazi yaratmak peşine düşmüş, bir yandan 'Atatürk Devrimleriyle' kültürel ortamı feodal ümmet üstyapısından arındırmaya çabalamıştır. Sonraları 'kültür devrimine' (başka deyişle 'Atatürk Devrimlerine') ağırlık verilmesi, iktidardan hoşlanan merkeziyetçi bürokrasinin, yarattığı burjuvaziyi de denetim altında tutmak istemesinden kaynaklanıyor ki, bu devrimin ikinci aşamasıdır, İnönü dönemi.
“Feodalizm” terimi tarihi ve hukuki açıdan, erken ortaçağda ortaya çıkmış olan bir kurumun geneli için kullanılır; Frank vasal sisteminden itibaren Roma, Germen ve Kelt hukuki ve askeri geleneklerini bir araya getiren, askeri nitelikte bir “hizmet” şekli gelişir. Vasal sistemi, geçici bir mülkün (beneficium/feudum) bahşedilmesiyle, desteklenmesiyle tamamlanır. Vasallık, Karolenj döneminde güçlüler arasında bir bağ olarak kullanılır ve duruma göre güçlerin ya birliğine ya da parçalanmasına neden olur. (Sayfa: 211)
*
Yanlış Anlamalara Açık bir Kelime olarak Feodalizm
*
Ortaçağda bilinmeyen “feodalizm” terimi XVII ve XVIII. yüzyıldan itibaren, ortaçağ kaynaklı bir kelime olan ve günümüzde, çiftçiler için genelde ağır şartlar yaratan, belli yetki alanlarına ve ekonomik gelirlere sahip mülk anlamına gelen feudumla ilgili derebeylik hakları için kullanılmaya başlanır. Fransız devrimciler 1789’da “feodal rejim”i fesheden bir kararname yayımladıklarında bu “feodal haklan” hedef alırlar ve “feodal rejim” terimi kısa sürede Anelen Regime’e (eski düzen) ait toplumsal sisteminin tamamı için kullanılır hale gelir.
Feodalizm terimi bu şekilde tarihi-hukuki sözlükten çıkarak siyasi sözlüğe ve resmi söyleme girer ve buradan da, giderek her türlü kötülük anlamına gelen jenerik bir terim halini alır. Gustave Flaubert’in (18211880) Yerleşik Düşünceler Sözlüğü’nde feodalizm, “insanın doğru dürüst fikir sahibi olmadan saldırdığı” bir kavram olarak tanımlanır.'' (Sayfa: 212)
*
752 sayfalık bu eser, Orta Çağ'daki Soyluların kendilerine gördükleri tüm hakları Tanrı'ya, İsa'ya ve Kilise'ye bağlamaları ve Kilisenin bu davranışları onaylamasını, köle ticareti ve kendilerinden olmayanı kafir ve lanetli ilan etmelerini okurken, Barselona'nın en ücra köşesine yolculuk yaptırıp, ö dönemin karanlık sokaklarında nefesimi tutarak