Bir keresinde bir mevsim boyunca yakamda hep menekşe taşımıştım: bir türlü ölemeyen bir aşk için bir tür sanatsal yas tutma yöntemi olarak. Ne var ki sonunda aşk öldü.
Çoğu zaman hayatın gerçek trajedileri sanat ölçülerinden öyle uzaktırlar ki içerdikleri kaba şiddetle, tutarsızlıklarıyla, anlamdan yoksun oluşlarının gülünçlüğüyle, zariflikten, kıvraklıktan yoksun oluşlarıyla bizi incitirler. Tıpkı kalabalığın etkisi gibidir üzerimizdeki etkileri. Katıksız bir kaba kuvvet izlenimi bırakırlar üzerimizde, biz de buna başkaldırırız. Öte yandan, arada bir, sanatsal güzellik öğeleri taşıyan bir trajedi hayatımıza girer. Bu güzellik öğeleri sahiciyse olay bizi doğrudan, dramatik yapısı yönünden etkiler. Birden bakarız ki artık oyuncu olmaktan çıkmış, oyunun seyircisi olmuşuz. Daha doğrusu hem oyuncuyuzdur hem seyirci. Kendi kendimizi seyrederiz de gösterideki olağanüstülüğe kapılır gideriz.