Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Annunziata adlı köyün güzelliğini, siyah ferforje balkonlu bembeyaz evlerini, her evin nasıl sardunya veya zambaklarla dolu saksılarla süslü olduğunu anlatıyordu. "Bizdeki gibi bir iki saksı değil, çiçek taşan bir sürü saksı."
Sayfa 54 - doğan kitap
istesem de diyemezmişim ben zaten onu
' Aa, bu sokakta hiç ferforje kafesli pencere parmaklığı yok. Ne enteresan!" demezsin mesela. '
Sayfa 39 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Siz hiç ölmüş bir evde kaldınız mı? Tabakların dolaplarında öldüğü, en güzel fincanlarının, gümüş tepsilerinin, kristal bardaklarının raflarında can verdiği bir evde? Bir ev, içinde yaşayan öldüğü anda ölmez, evin ölümü daha uzun sürer. Onun ölümü illaki daha yavaş ve daha acılıdır. Açılmayan çekmeceler ve içindekiler ölür önce… Gümüş çatal bıçak
Şehre girerken hala cep telefonuyla oynuyordu. Ertesi gün, aşık olmuştu. Çıkmaz bir sokakta yer alan, eski görünümlü, neredeyse tamamen boş olan pansiyondaki küçük odasına aşık olmuştu. Perdelerin ve yatak örtülerinin motiflerine, bakır musluklara, havluluklara aşık olmuştu. Bir kartal yuvasını andıran ferforje demirli balkonundan gördüğü gri renkli çatılara, kilisenin haçına, uydu antenlerine aşık olmuştu.
Sayfa 421Kitabı okudu
Parmaklıkların arasından , kışa meydan okuyan sık bitkilerle süslü , kaldırım taşalı döşeli avluyu inceledi. Binaların cephesi karanlıktı. Dümdüz uzanan , süssüz saçak silmeler. Ferforje balkonlar. Zamanda yolculuk yapmak gibiydi. Bu binalar XVII. veya XVIII. yüzyıla ait olmalıydı. Gerginliğine rağmen , mekanın çarpıcı güzelliğini keşfediyordu. Kaldırım taşları , bina cepheleri , yaprak süslemeler , boya yerine cıvayla belirginleştirilmiş bir tablo gibi parlak griydi.
Büyükada'da vapurdan inip saat kulesine doğru yokuşu tırmandılar, faytonların beklediği alana gelip sıradaki faytona bindiler. Rüya mıydı? Mesut Bey elinden tutarak Dürdane'ye yardımcı oldu, Dürdane nazlıca kuruldu kırmızı kumaş döşeli arabaya. Üzerinde camgöbeği renginde bir ipek emprime rop. "Dil'e çekiniz arabacı!" "Baş üstüne
Reklam
Çilingir sofrasındaki çilingir, eskiden “ferforje işi yapan” ya da bugün “kilitçi” anlamına gelen çilingir değil. Farsça şilengâr, yani “şölen donatan”. Farsça şilen/şilân ve Türkçe şölen, ikisi de Moğolcadan alınma bir kültür kavramı. Kelimenin Moğolca aslı çorba demekmiş ama Cengiz Han sülalesi zamanında Moğolların bir siyasi güç gösterisi olarak kullandıkları muazzam boyutlu resmi ziyafetlere bu ad verilmiş. Tüketim manyaklığı kapitalizmin icat ettiği bir şey değil. O devirde de bir defada on bin sığır, yüz bin koyun kesip dosta düşmana hava yaparlarmış.
Propaganda Yayınları
37 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.