İmam-ı Azam
İMAM-I AZAM: Birinci Hicri Asrın sekseninci yılında doğup İkinci Asrın tam yarısında göçen Numan Bin Sabit (Ebu Hanife) Hazretleri... İlim ve Takva: 30 yıl yatsı namazı abdestiyle erişilen sabah namazı, iki günde bir hatim hesabına girecek miktarda Kur'ana sarılış, hafızasında ve yüreğinde yazılı yüzbinlerce Hadis, Kabede kıldığı iki
Büyük Doğu YayınlarıKitabı okudu
İmam-ı Âzam Hazretleri bir gün çamaşır çitilemektedirler. Ama vehimli bir tarzda... Çitilerler, çitilerler yine çitilerler. Nihayet biri görür, dayanamaz yanına gider ve şöyle der: "- Sen bir yandan fetvâ veriyorsun! Nedir bu yaptığın, bir saattir çitiliyorsun!" Cevap: "O fetvâdır, bu takva!.."
Reklam
Fetva yolunun müctehitleri ve takva okulunun mürşitleri, bütün ictihadlarını dinin daha güzel anlaşılması ve daha kolay yaşanması için yaparlar. Onların niyetleri sadece Allah'ın rızasına ulaşmaktır yaptıkları Müslümanların birliğini zedelemek değil usulünce ictihaddır.
Eğer İslam dinini anlamış olsalardı bilirlerdi ki, şayet bütün dünya tek bir lokma halinde olsa ve o lokmayı Allah adına fetva veren ve O’nun şeriatını anlatan bir âlim yemiş olsa o âlimin tek bir fetvası, yukarıda söz konusu edilen abidin ömür boyu yapmış olduğu ibadetten daha hayırlı olurdu. İbni Abbas (r.anh) şöyle diyor: “Bir tek fakih, İblis için bin abidden daha zorlu ve şiddetlidir.” Bu sözlerimi duyan asla benim ilmiyle amel etmeyenleri övdüğümü zannetmesin! Ben ancak ilmiyle amel edenleri övüyorum. Onlar kendi nefislerinin faydasına olan şeyleri daha iyi bilirler. Onlardan Ahmed B.Hanbel gibi bazıları sert ve kuru ekmeğe razı olur, Süfyan es-Sevrî gibi takva sahibi, Mâlik B.Enes gibi çok dindar ve Şafiî gibi fıkhı kuvvetli olan bazıları da bütün bunlara rağmen ince ve yumuşak ekmek yerlerdi.
Sayfa 35 - Tahlil Yayınları
Şeriatte çok zora düşüldüğü zaman fetva ile amel edilir. Tarikatta ise takva ile amel edilir.
Hadisçilerin Hüküm Verme Prensipleri
Hadîsçilerin hüküm ve fetva prensiplerini şöylece özetleyebiliriz: (1) Meseleyi açıkça halleden bir âyet varsa onunla amel edilir. (2) Ayetin mânası ihtimalli ise sünnetin tercih ettiği ihtimal kabul edilir. (3) Ayet yoksa Rasûlullah'ın (s.a) sünnetine uyulur. Sünnetin mütevâtir veya âhâd olması, sahabe ve fukahânın onunla amel etmiş veya etmemiş olmaları neticeyi değiştirmez. Hadis bulununca ittibâ edilir, buna muhalif re'y ve esere itibar edilmez. (4) Olanca imkânlarıyla aradıktan sonra hadis de bulamazlarsa sahabe veya tâbiûndan bir cemaatin meseleye åit hükümleri alınır. Bu cemaatin belli bir memleket veya medreseden olmasına bakılmaz. Bunlar arasında ihtilaf varsa ilim, takva şöhret gibi bazı kıstaslar ile tercihe gidilir. (5) Bütün bunlar bulunamazsa o zaman, Kitap ve sünnetin ruhuna, umumi hükümlerine, îmâ ve iktizalarına bakılarak meselenin benzeri (nazîri) bulunur ve cevap ona göre verilir. Bu benzetme yapılırken önceden vazedilmiş bazı kaidelere değil, anlayışa ve kanâate dayanılır. 129
Sayfa 111 - Darimi, ag. Esr., 1/60 vd.; Şah Veliyyullah. Huccetullah, 1/314 vd., a. mlf., el-İnsát, s. 12 vd.Kitabı okudu
Reklam
48 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.