Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
I
Yollar ne kadar güzel olsa,
Gece ne kadar serin olsa,
Beden yorulur,
Baş ağrısı yorulmaz.
II
Şimdi evime girsem bile
Biraz sonra çıkabilirim
Mademki bu esvaplarla ayakkaplar benim
Ve mademki sokaklar kimsenin değil.
OLUR-ÖLÜR
ÖLÜR-OLUR
Mor bir kedi yavrusudur sabah
Gökyüzünün tamburunda çamlardan tırnaklarıyla
Saba makamından bir şarkı tımbırdatmakta... Nerdeyse başlar ziftli kayalıkları temizlemeye Ve yalaya yalaya kendini
Denize döner sonunda
MAVİ...
Bu işler sade martta değil
Sonbaharın sonunda da olur
Ve bir kedi yavrusu doğarken bir sabah
Çok canlar ölür...
Hıçkırıklı bir mendil gökten kıyıya düştü
Öyle maktul bir esaret boşaldı ki doğudan
köleler ata bindi, sultanlar yaya düştü
Nuyageva bir gümüştü, tılsımlı bir gülüştü...
Tanrım bir geçim kapısı açıver bana;
Kimseye minnetsiz yaşamak yeter bana;
Şarap içir, öyle kendimden geçir ki beni
Haberim olmasın gelen dertten başıma.
Beni hemen anlamalısın çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni anlayamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum. Ben Van Gogh'un tablosu değilim, ben öldükten sonra müzeye koyamazsınız
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.