Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Fatma Feyza AKYOL

Fatma Feyza AKYOL

Fatma Feyza AKYOL

, 2024 okuma hedefini güncelledi.
2024 OKUMA HEDEFİ
3/20 kitap - %15 tamamlandı
3 kitap okudu
20 kitap
621 sayfa
0 inceleme
19 alıntı
13 günde 1 kitap okumalı.
Reklam
125 syf.
·
Puan vermedi
232 syf.
·
Puan vermedi
Bavula Sığmayan
Bavula SığmayanNermin Yıldırım
7.9/10 · 2.705 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Çocuk ağzının içinde bir yerlerde "küsmedim" gibisinden bir şeyler geveledi. Küsmüştü oysa. Sadece küstüğünü söylemeyi gereksiz buldu. Söylememek söylemekten daha iyidi çünkü. İnsan daha üzülüyordu. Küstüğünü söylediğinde gönlünün alınmasını bekliyor, alınmadığında daha derinden kırılıyordu. Bakmıştı küstüğünü duyurmak kimseye harekete geçirmiyor, o zamanla söylemeyi bırakmıştı. Küstü ve o kadar gri ve kırıltılı bir şeydi ki, biri dikkatli baksa zaten görürdü değil mi? Kimse o kadar dikkatli bakmıyordu ve küstüğünü gören bir Allah'ın kulu yoktu. Yine de sonunda böylesine tercih etmişti çocuk. Hiç değilse söylemeyeyim ve kalbimin tamir edilmesini umarak beklemeyeyim. Çocuk büyüyünce küsmeyen ve gönlünü alınmasını beklemeyen biri olmak istedi. Kimseyi küsecek kadar önemsemeyen biri...
Sayfa 215Kitabı okudu
Başımı göğe kaldırıyorum şimal yıldızını arıyor gözlerin o kayıp ben size birilerinin giderken ardında bıraktığı çığlık gibi hayattayım. Gökyüzü bütün yıldızlar sönmüş gibi karanlı. Hakkıdır matem tutsun. Yağmur yağıyor yıkamıyor ama hiçbir şeyi onun da alacağı olsun
Sayfa 205Kitabı okudu
Reklam
Konuştuklarımı anlamayanlar, belki sustuklarını dinlemeyi becerirdi
Sayfa 197Kitabı okudu
Bırak gittiğimi sansınlar. Beklemenin ne kadar uzun sürdüğünü bilmesin kimse. Yoksa aşktan ömür boyu korkarlar
Sayfa 211Kitabı okudu
O akşam ben bir ağla, bir ağla. İçim dışıma çıktı. Belgin de yavrum korktu, anne ne oldu diye soruyor. Dedim bir şey yok çocuğum, müzik hislendirdi. Yalan. Esasen ne olduğunu benim de anladığım yok. Aklımı kaçırmışım sanki, dansçılara bile değil, dönen platforma bakıp bakıp içleniyorum. Milletin şen şakrak seyrettiği sahnede beni böyle eşekten düşmüşe çeviren nedir, katiyen anlamıyorum. Bir yandan onların neşesine imreniyor, öbür yandan sulu gözlülüğüme ileniyorum. Ancak eve dönüp gece yatağa girdikten sonra buldum niye o kadar içlendiğimi. İnsan başkasının cenazesinde bile en çok kendi ölümüne üzülmez mi? Ben de o dönen tahtanın üstünde kendimi görmüştüm işte. Biz de öyleydik Kamuran'la.
Hiç düşünmedim değil, evliliğimi bitirmeyi de düşündüm. Hem de defalarca. Fakat böyle zamanlarda vazgeçmek niyeyse yenilgi gibi geliyor. İnsan, gelecek günlerini kurtarmak durur ken, geçenlerin beyhude olmadığını kendine ispata soyunuyor. Ben de hayatımı gönlüme hoşnutluk verecek bir istikamette değiştirmektense, tutup Kamuran'ı değiştirmekte, evine, yuvasına bağlı bir erkek haline getirmekte karar kıldım. Bunu sahi den yapabileceğimi sandım. Yanıldım. İnsanın başkasını, yeri geldiğinde kendini bile değiştirebildiği nerde görülmüş? Ya kabul edersin ya çeker gidersin. Üçüncü bir seçenek yok. Ama yılların getirdiği, bedeli ağır bir malumat bu, gençlikte pek bilemezsin.
Zaten ne tanıdığım ilk katil bu, ne de gördüğüm ilk cinayet benimkisi. Şu kısacık ömrümde öyle çok cinayet gördüm ki... En az bir kere öldürdüler tanıdığım herkesi. Mesela dayımınkine bir tür intihar diyorlar. Yememeyi kendi seçmiş, öyle söylüyorlar. Hayır efendim, bal gibi de cinayet! Açlık değildi dayımın celladı, ömrünü yiyip bitirenlerdi. Benim mahcup, benim yorgun, benim solgun anneannemi bile defalarca öldürdüler. Güzelliğini başına bela eden katiller ayrı, çocuk yaş- ta evlendiren babası ayrı, tutup duvardan duvara vuran kocası ayrı, acıyanı ayrı, yokmuş gibi yapanı ayrı, bilip de susanı ayrı, bilmeye gerek duymayanı ayrı, hepsi bir bir gelip öldürdüler. Herkes birbirini, hepimiz birbirimizi öldürdük defalarca. Birbirini değiştirmek isteyenler, kendi günahlarında yıkamaya
Reklam
Mutlu mesut yaşarken hayatının bir döneminde hummalı hastalığa tutulmuşçasına ansızın kedi delisine dönüp aklını kaçıran pek çok arkadaşım oldu, hallerini daima şaşkınlık ve bir parça da esefle izledim. Şimdi durduk yere onlardan birine dönüşecek değilim. Sadece sağlığından emin olmak istiyorum tekirin. Dünyanın bin bir türlü hali, onun da kendisinden ilgi bekleyen evlatları var. Bunu bildiğim için. O kadar. Neyse ki tekir sözü- nün eri bir kedi, arada gecikse de her defasında muhakkak teşrif ediyor. Çok da merakta bırakmıyor. Bu güvenilir, prensip sahibi, asil tarzı içten içe hoşuma gidiyor. Dünyada böyle efendi insan kalmadı. Uygarlık savaşında bayrağı tekir taşıyor.
Sayfa 156Kitabı okudu
Tereyağı, süt ürünlerinin icinde en pahalısı olduğundan, bazı üreticiler yoğurt yapacakları sütün yağını bilinçli olarak ayrıştırır. Yağı alınan sütle yoğurt tutmayacağından kıvamı tutturmak stabilizatörlere başvurulur. Nişasta, pektin, gam vb. farklı stabilizatörler kullanılabilse de en iyi sonuçlar jelatinle elde edilmiştir. Jelatin, yoğurda en güzel kıvamı vermekle kalmayıp, tadını da bozmadıgı en iyi stabilizatördür. Ayrıca maliyeti çok azdır. Hayvanlanın bag dokusu ve kemiklerinde bulunan kollajen adlı protein, suda kaynatıldığınds jelatine dönüşür. Boynuz, tırnak, kemik parçaları, deri gibi kesimhane atıklarından üretilebilir. Jelatinin en fazla elde edildiği kaynak domuzdur. Türkiye'de TGK fermente süt ürünleri tebliğine göre jelatin kullanım aromalı, meyveli yoğurtlarda serbest, sade yoğurtlarda yasaktır. Ancak bu yasak ne yazık ki yaptırım gücüne sahip değildir. Çünkü hiçbir zaman yeterli ve etkili denetim yapılmaz. Bilimsel çalışmalar, ülkemizde yerel ve ulusal firmaların çoğunun yoğurtlarında jelatin tespit etmiştir. (Bayram. Y., 2012, İstanbul ve Tekirdag Piyasasında Satısa Sumalan B Süt Ürünlerinde Stabilizatör Maddelerin Araştırılması, NKÜ Fen Bilimleri Ens Gıda Mühendisliği Ana Bilim Dalı, Tekirdag.) Yani hazır yoğurtlar, helalik açısından çok büyük tehlike arz ediyor. Evde kendiniz yapmayı de neyin
Beyin damarlarından filan iyi anlıyor, ama mutsuzluktan hiç anlamıyor.
Nereye gideceğimi pekâlâ biliyordum. Hep bildim. Zaten by yüzden mutsuzum. Böyle anlarda imdadıma yetişen minik konyak şişeme sarılıyorum. Sarılıp kimseciklere göstermeden birkaç büyük yudum alıyorum. Genzime tatlı bir sıcaklık yayılırken kendi kendime soruyorum, nerede kırıldı benim hayatım? Nerede kendim olmaktan çıktım? Gençken, enkazımdan geriye kalan o biricik hayalin peşinde koşarken düşünecek vakit bulamamıştım. Zira pek hızlı koşuyordum ve durursam düşeceğimi sanıyordum. Korkuyordum. Durup bir ağaca yaslanamadım, soluklanamadım. Şimdiyse dinlenemeyecek kadar yorgunum. Bir an nefes alamadığımı hissediyorum. Çantamı çıkarıp sabah almayı unuttuğum hapımı ağzıma atıyor, azıcık konyak marifetiyle mideye indiriyorum. Doktorum bu minik kapsüllerle alkolü zinhar karıştırmamam gerektiğini söylüyor. Soluk borusundan, kalp ritminden, beyin damarlarından filan iyi anlıyor, ama mutsuzluktan hiç anlamıyor.
Buyurur ki alemlerin efendisi Peygamber Efendimiz (s.a.v.); "Allah yolunda sefer yapmış, üstü başı tozlanmış bir adam, ellerini göklere uzatarak: "Ya Rab, ya Rab!" diye yalvarıyor. Halbuki onun yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haram. dır. Böylesinin duası nasıl makbul olur Bogazından geçen ha ram bir lokma, makbul
Başkasını ve kendini bilirsen sen, yüz kere savaşsan da tehlikeye düşmezsin; başkasını bilmeyip, kendini bilirsen bir kazanır bir kaybedersin; ne kendini ne de başkasını bilirsen, girdiğin her mücadelede tehlikedesin demektir. Sun Tzu (Savaş Sanatı)
425 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.