ffıroooo

ffıroooo
@ffiroooo
Bir devlet olsaydım milli marşım pinkfloyd-marooned olurdu, bayrağım van gogh tablosu. Bateri çalarmış gibi yaparken birilerine yakalanma tedirginliğini sevmiyorum. Ve kader inanılması gereken değil, katlanılması gerekendir.
Sabitlenmiş gönderi
"ELIZABETH Yani kendim olmak için kendimi mi unutayım? KRAL RICHARD Hatırlamanız sizi aldatıyorsa, elbette." youtu.be/PebrOQm_SZQ?si=... Billie Bossa Nova (Acoustic), Billie Eilish
Reklam
"Cahit Zarifoğlu, pankreas kanseri olduğunu öğrenir. Günden güne erimeye başlar. Bir süre sonra yatak, şairin meskeni olur. Ölümün yaklaşmasının verdiği hüzünle, ona refakat eden Erdem Bayazıt'ın elinden tutar ve, Erdem der; -Kırlarda çiçekler artık bensiz açacak." open.spotify.com/track/6qFJBjIf3... The Earth Prelude, Ludovico Einaudi
... (yeri gelmişken belirtelim; en ilginç ve en korkunç düşler, her zaman en küçük ayrıntısına dek anımsadığınız düşlerdir).

Reader Follow Recommendations

See All
Tarkovski Eyes Wide Shut filmini izleseydi ne hissederdi?
Sinemanın en önemli koşulluluklarından biri, sinemasal imgenin, görülebilir ve duyulabilir dünyanın fiili ve doğal biçimleri halinde tecessüm etmesidir. Sinemada betimleme doğalcı olmak zorundadır. ... Peki o zaman yönetmenin hayal gücü ne olacak? İç dünyamızda olup bitenler? Gece ve 'gündüz gördüğümüz bütün o düşler? ... Beyazperdeye yansıtılan 'düş'ün, hayatta görünür, doğal bir karşılığı olmalıdır. ... Öyleyse yapılması gereken nedir? Öncelikle, karakterin ne düş gördüğünün bilinmesi gerekir. Düşün ardında yatan gerçek, olgusal sebepleri tam olarak bilmek gerekir. ... Ve bunların, sis perdeleri, vb. gibi sözümona birtakım kurnazlıklara başvurmadan, olanca açık seçikliğiyle, eksiksiz bir biçimde beyazperdeye yansıtılması gerekir. İyi ama düşlerin özellikleri ne olacaktır: bulanık, belirginlikten uzak, gerçek dışı gibi oluşları? Benim bu soruya verebileceğim cevap, sinemada düşlerin 'bulanıklık', 'anlatılamaz olma' gibi özelliklerinin, hiçbir şekilde belirgin olmayan görüntüler anlamına gelmediğidir.
Tarkovski Truman Show filmini nasıl çekerdi?
İdeal bir film çalışmasını şöyle canlandırıyorum gözümde: Sanatçı, elindeki milyonlarca metre film üzerine... örneğin bir insanın doğumundan ölümüne dek her ânı, her günü, her yılı kaydeder. Montaj sonrası elde iki bin beş yüz metre kadar bir film kalır: Bu, gösterimi bir buçuk saat sürecek bir film demektir (çekilen bu milyonlarca metrelik ham filmin değişik yönetmenlerin eline geçtiğini ve her yönetmenin kendi filmini yaptığını düşünün! Birbirinden ne farklı filmler ortaya çıkardı kim bilir!) Evet, gerçeklikte hiçbir zaman böyle milyonlarca metre filme sahip olunmaz, ama yine de bu ideal' çalışma koşulu bir ham hayal değildir, ona doğru atılmak gerekir. ... Belli bir kahramanı dur durak bilmeksizin izlemek değil burada sözünü ettiğim. Bir insanın davranışlarındaki mantık, beyazperdede (doğrudan onunla ilgisi yokmuş gibi görünen) bambaşka olguların, olayların mantığıyla yer değiştirebilir olması ve aynı zamanda başta seçilen kişinin, yönetmenin olayı değerlendirişi öyle gerektiriyorsa, yerini bambaşka bir şeye bırakarak perdeden tümüyle kaybolabilmesi. Örneğin, kahraman diye nitelenebilecek bir kişiliğin yer almadığı ve insanın hayata bakışıyla ilgili her şeyin, yalnızca rakursiyle anlatıldığı bir film. *) Rakursi (Fr. Raccourcir) - Derinlik, biçim ve orantı bakımından yeni bir gerçeklik izle- nimi yaratmak için ani ve hızlı perspektif değişiklikleriyle çekim yapılması, kısaltım. (ç.n.)
Reklam
Tarkovski'nin ses kayıt cihazı
Bir zamanlar ses alma aygıtıma tümüyle rastlantısal bir konuşma kaydetmiştim. Sözlerinin kaydedildiğinden habersiz sohbet ediyordu insanlar. Daha sonra bu kaydı dinlerken şöyle düşündüğümü hatırlıyorum: "Harika yazılmış diyaloglar!" "Harika bir oyunculuk!" Karakterlerin hareket mantığı, duygu, enerji o denli elle tutulurdu ki! Sonra, seslerin tınısı! Verilen es'lerin, duraklamaların yerindeliği! Hiçbir Stanislavskiy'nin mazur gösteremeyeceği duraklamalar. Ses alma aygıtıma bir rastlantı sonucu kaydettiğim bu diyalogların yanında, usta bir üslüpçu olan Hemingway'in diyalogları bile naif kalır.
Tarkovski'ye göre sinemaya neden gidilir?
Bana kalırsa normal koşullarda sinemaya giden bir insan, oraya zaman için gider: yitirdiği zaman, kaçırdığı zaman, ya da henüz hiç yanına bile yaklaşamadığı zaman. Hayata dair deneyimlerini zenginleştirmeye gider, zira sinema, hiçbir sanatın yapamayacağı ölçüde insanın olgusal, pratik deneyimlerini genişletir, zenginleştirir ve yoğunlaştırır; üstelik basit bir zenginleştirme de değildir. Bu deneyimleri uzatır da, hem de esaslı bir şekilde. Sinemanın gerçek gücü buradadır, yoksa ne 'yıldızlar'ı, ne ele aldığı konuları, ne de eğlence özelliğiyle güçlüdür sinema. Gerçek sinemada seyirci, seyirci olmaktan ziyade tanıktır.
"Neredeyse tüm insanlar toplumun cazibesine kapılır, doğa pek azının ilgisini ölesiye çeker. Tabiatın güzelliğine şükran duyan ne kadar da az kişi var aramızda!" open.spotify.com/track/1JGW1e2ta... Bird of Paradise, Snowy White
"..geçmişimizi yanımızda taşırız." open.spotify.com/intl-tr/track/7... Meu fado meu, Mariza
"Dünya kalbimizin hizasında.." open.spotify.com/intl-tr/track/5... Private Dancer, Tina Turner
Reklam
Sanat uzmanları ya da eleştirmenler edebiyat, müzik ya da resimde zaman'ın nasıl ele alındığı üzerine tartışırlarken, zamanın tespiti yöntemlerinden söz ederler. ... Zamanı geri çeviremezsin derler. Bu bir tek, geçmiş geri getirilemez anlamında doğrudur. İyi de, şu geçmiş denen şey özünde neyin nesidir? Geçip gitmiş olan şey mi? O zaman, 'geçip gitmiş' ne demektir, özellikle de geçen her anın, gelgeç olmayan şimdiki zamanın gerçekliğini herkes geçmişte buluyorken? Geçmiş bir anlamda şimdiden daha gerçek, en azından daha durağan, daha kararlıdır. Şimdiki zaman parmaklarımızın arasından akan kumlar gibi kayar gider ve önemli, ele gelir ağırlığı ancak anılarda kazanır.
"Bir insanın en asil niteliği tüm canlılara duyduğu sevgidir" open.spotify.com/track/5ZTZL5Ulp... Mr Magic (Through The Smoke), Amy Winehouse
1,126 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.