Kitabı elime almam yaklaşık 6 ayı buldu, alelade bir aşk veya macera romanıyla muhatap olmadığımın farkındaydım çünkü. Öncesinde Kafka, Satre, Camus gibi varoluşçu yazarları severek okuduğumdan bu kitapta bu denli zorlanacağımı düşünmemiştim açıkçası. Bazı günler tek bir bölüm okuyabildiğim oldu, bazen de tek bir cümleden ötürü düşünürken buldum kendimi. Kalem elimden hiç düşmedi, altı çizili kısımların haddi hesabı yok. Hele bir de varoluşçu düşüncelere biraz temayülünüz varsa, başucu kitaplarınızdan biri olması kuvvetle muhtemel.
İdeal, ruh, bunalım, Tanrı, kötülük, doğruluk, yaşamın amacı vb. birçok konuda fikirlerini okuyucuya sunuyor Cioran. Sadece ait olduğumuz toplum için değil, geçmişte yaşamış toplumların işleyişine de ayna tutuyor. Egzistansiyalistlerin toplumla arasının iyi olmadığı pekala malum; bu sebeple bu tür konularda yapmacık bir optimistlik vaat etmiyor asla. Bireysel deneyimleri, çoğulculuk ve toplum karşısında yüceltir. Ancak yine de bireyin yalnızlığına bir şekilde müdahale edildiğini, özgürlüğünün elinden alındığını belirtir. Böylesi bir kaosta kendisi olamayan insan için sık sık intihar vurgusu yapılır. “Dünyaya fırlatılan insan”ın bir kötülükler tarihi inşa ettiğini, felaketlerin sebep olucusu olduğunu düşünür(...)
Bu sadece toplumla alakalı çıkarımlarım. Kitabı tam anlamıyla tanıtmak için bir makale yazılır. Kitabın size sorduğu sorular tokat gibi inecek yüzünüze ancak verdiğiniz cevaplar daha ağır gelecek. Yazarla kavga ederken bulacaksınız kendinizi; hiç hoşunuza gitmeyecek gerçekleri acımasızca haykırdığı için. Şimdiden keyifli okumalar diliyorum sayın çürüyen.