"Bazen hayatın çok hızlı aktığını duyum sarsın. Ve bu hayat denizinde "ne" olduğunu düşünürsün. Kalabalık bir otobüs durağında, en köşede kalmış olan sındır. Hiç fark edilmeyen... Kaldırımlarda hızlı hızlı yürürken, dönüp kimsenin bakmadığı... Hakkını ararken sesi en kısık çıkan... Hep seven ama hiç sevilmeyen... Kimsenin her şeyi olamayan...bazen tünelin ucundaki ışığa doğru yürürken arkadaki girişin çoktan kapanmış olduğunu bilemezsin.. geri dönüş yoktur.. ve ışık hep senden uzaklaşır.. İşte böyle! Hayatın figüran rolü verilmiş biriyim ben."
Bazen hayatın çok hızlı olduğunu duyumsarsın.Ve bu hayat denizinde "Ne" olduğunu düşünürsün. Kalabalık bir otobüs durağında, en köşede kalmış olansındır. Hiç fark edilmeyen...Kaldırımlarda hızlı hızlı yürürken, dönüp kimsenin bakmadığı...Hakkını ararken sesi en kısık çıkan...Hep seven ama hiç sevilmeyen...Kimsenin her şeyi olmayan...İşte böyle! Hayatın figüran rolü verilmiş biriyim ben.
Gözünüzün önünde olan biteni seyrediyorsunuz, seyrediyorsunuz, seyrediyorsunuz, hiç mi rol üstlenmeyeceksiniz, ömrünüzün sonuna kadar hep böyle ''figüran'' olarak mı yaşayacaksınız?
“Olan biten hiçbir şeyin merkezinde değildim. Hiçbir zaman, hiçbir yerde önem taşımıyordum. Sadece geçip gidiyordum. Dokunmadan. Teğet… Rolüm yoktu. Figüran gibi.”
Hayatlarımız en azından bir yönden filmlere benzer.Ana karakterler, aile bireylerinden ve arkadaşlardan oluşur.Yardımcı rollerde komşular, iş arkadaşları, öğretmenler ve tanıdıklar vardır. Ufak rollerde süpermarkettei güzel gülüşlü kasiyer kız, semtin barında çalışan dost canlısı barmen, haftada üç gün gittiğiniz spor salonunda birlikte egzersiz yaptığınız adamlar sayılabilir. Bunların yanı sıra binlerce figüran vardır -her hayattan, süzgeçten akıp giden su gibi geçerler, sadece bir kez görülüp bir daha karşınıza çıkmazlar.
"Allah aşkına, bunun anlamı neydi? Romantik miydi, zorba mı, tehdit miydi, sahiplenme mi? Sürrealist bir filmde figüran gibiydim! Amacım neydi, dahası onun amacı neydi, bilmiyordum!"