Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Tam olarak nasıl bir hikâyede ne tür bir rol üstlendiğimden dahi emin değildim. Başrolde başladığım filmi figüran olarak bitirmiş gibi hissediyordum kendimi. Peki türümüz neydi? Aşk mı, avantür mü, erotik mi, gülünecek halime ağlamak istediğim ucuz bir komedi mi? Kafamı kurcalayan asıl soru şunlardı: Hakikaten sevmiş miydi beni? Neden pat diye vazgeçmişti öyleyse? Her şey ne zaman ve neden değişmişti? Ya da değişen bir şey yoktu da, başından beri ben mi yanlış anlamıştım aramızdakileri?
Okumak ve özelde Risale okumak, insanın kendi fıtrat toprağını kazmasına, nefsinin kabuğunu çatlatmasına vesile olmalıdır. İnsan, tıpkı Exupery'nin Küçük Prens'indeki 'yıldız tüccarı'nın yaptığı gibi, yakasına takamayacağı, boynuna dolayamayacağı 'uzak yıldızlar'la meşgul olabilir; dilini ve kalbini ömür boyu onlarla oyalayabilir; ama en fazla rafine bir figüran olur. Oysa nefsimizi hatırladıkça, kendimizi okudukça, boynumuza dolayacak ufacık ve sıcacık bir atkımız, yakamıza takacak küçük ve güzel çiçeklerimiz olur.
Reklam
Türkiye gibi boynunu Avrupa'ya uzatmış, ancak kıçı açıkta kalmış bir ülkede yaşayanlar için Amerika zaten uzak, renkli, pırıltılı bir hayaldi ve hayal perdesine düşen ışığı da tabii ki renkli ola- caktı. Oysa Türkiye'de, kavruk kalmış bir coğrafyanın gazete- lerinden birinde, mesela Akşam gazetesinin sarı sayfalarında, karanlık fotoğraflarla çevrelenmiş küskün haberleri okuyup da iki ay önce battığında seksen sekiz kişiye mezar olan Dumlupınar denizaltısının akıntı nedeniyle takılamayan kurtarma çanına kafayı takıp, Kore'de bitmeyen çarpışmalarda boş yere ölen Türk askerlerine üzülürken, İnönü'yle, Menderes'le siyah beyaz bir hayatın vurdulu kırdılı sahnelerinde ucuz bir figüran estetiğiyle yuvarlanıp giderken alıştıkları hayatın, birden Ayhan Işık'ın beyazperdedeki tıraşlı yüzüne vuran ışıkla da olsa renklendiğine inanmak zordu.
İşte , televizyonda başına bir şeı geldi mi başrol oluyorsun , hayatta başına bir şey geldi mi figüran.
"Her topluluk, parlak bile olsa, beni çabucak sıkar, oysa hoşuma giden kadınlarla hiç sıkılmamışımdır. İtiraf etmekte güçlük çekiyorum ama, Einstein’la yapacağım on görüşmeyi güzel bir figüran kızla gerçekleştireceğim bir ilk buluşmaya feda ederdim. Gerçi onuncu buluşmada Einstein’ı ya da derin kitaplar okumayı özlerdim."
Başkalarının hayatında figüran olmak yerine, kendi hayatınızın mimarı olun.
Sayfa 30 - İndigoKitabı okudu
Reklam
Sanatsal Ölüm
En çok ölümün sanatta yaşam bulabileceğini düşünürken aldandık. Yazıda, sahnede veya tuvalde. Çünkü sözcükler, düşünebildiğimiz kadar vardı. Çünkü ölüm, perdenin kapanmasıydı. Çünkü ölümü çizmek, ölüyü çizmenin fazlasıydı.
Raskolnikov kendine fısıldıyor, "Tanrı yoksa her şey mubah­tır. Hiçbir şeyden sorumlu değilim. Ama her şeyden sorum­luyum da bu durumda. Şu tefeci koca karıyı ortadan kaldır­sam, paraları cebe atsam. Tanrı yoksa kim ne diyebilir? Ken­di dünyamı kurmak zorundayım." Balta iniyor. Tefeci kadın­la özdeşim kurduğumuz tek satır yok. Bir de arada gümbür­tüye giden masum Lizaveta var. Hadi tefeci kadını kötü kalp­li diye unuttuk. En ücra karakterlerine bile ruhsal derinlik katan Dostoyevski, Lizaveta'yı niye derinleştirmiyor? Bu iyi kalpli kıza niye replikli figüran gibi davranıyor? Raskolni­kov, Sonya'ya suçunu itiraf ettiğinde anlıyoruz niye öyle yap­tığını. Çünkü Sonya cinayet itirafını duyunca, "Sen o insan­lara ne yaptın böyle?" demiyor. "Sen kendine ne yaptın böy­le?" diyor. Raskolnikov ne yaptıysa kendine yapmıştır. Kur­duğu dünyanın azabını çekmektedir. Bu vurguyu arttırmak için Lizaveta'nın acısı görünmez romanda. Lizaveta 'nın ölü­mü hukukun konusudur, Dostoyevski ise bize daha yüksek bir hukuktan bahseder. Suçun cezasından kaçabilirsin, ama vicdanın azabından kaçamazsın diyen bir hukuktan.
“Meğer her birimiz kendi hikâyelerimizin yalnız kahramanlarıymışız!”
Reklam
Cevapsız sorular
Bana soru sormasından çekiniyordum. Hiç bilememekten korktuğum için. Böylelikle neyi bilmediğimi bilmemeye devam ettim. Ve hiç bilememekten korkmaya da.
“Kâğıt her şeyi bilir. Hiç yazılmamış olsa bile. Yeter ki düşünülmüş olsun.”
Oysa yarın diye bir şey yokmuş. Bana o fotoğraf albümü öğretti.
“Kırk yıl yaşar da kendine ait bir cümleye sahip olmaz mı insan?”
1.302 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.