“Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer!”
Sabahattin Ali’nin suçu neydi? Sabahattin Ali kendi suçunu itiraf ediyor aslında öldürülmeden bir yıl önce: “Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer. Bir gün Almanların pabucunu yalayan ertesi gün İngilizlere takla atan, daha ertesi gün de Amerika’ya kavuk sallayan soysuzlar gibi olmak istemedik. Yalnız ve yalnız bir tek milletin önünde secdeye vardık. O da cefakeş milletimizdir. Meğer ne büyük günah işlemişiz! Kanunlu, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük. Bugünün itibarlı kişileri gibi, kese doldurmadık, makam peşinde koşmadık. İç ve dış bankalara para yatırmadık, han, apartman sahibi olmak, sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık. Bütün kavgamızda kendimiz için hiçbir şey istemedik. Yalnız ve yalnız bu yurdun bütün yükünü omuzlarında taşıyan milyonlarca insanın derdine derman olacak yolları araştırmak istedik. Bu ne affedilmez suçmuş meğer! Neredeyse, yoldan geçerken mide uşakları arkamızdan bağıracaklar: ‘Görüyor musun şu haini! İlle de namuslu kalmak istiyor ve ahengimizi bozuyor…’ Çalmadan, çırpmadan, bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalıydı. Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer! Bereket, zora katlanmasını bilen bu millet de namuslu.”
Sayfa 153 - Yapı Kredi Yayınları
Çünkü O “Filiz hiç üzülmesin” demişti
Babamın sözünü tuttum ve uzun zaman hiç üzülmemiş gibi yaptım. Yıllar boyu onun öldüğüne inanmadım. Geri gelecek diye bekledim. Kalabalıklarda ona benzettim insanları, yabancı ülkelerde beyaz saçlı, kısa boylu, tombulca adamları takip ettim, odur diye. Rüyalarıma girdi sık sık, hiç konuşmadan, gözlerini hafif kısarak, gülümseyerek baktı bana rüyalarımda, ben hep peşinden koşup onu yakalamak istedim ama hiç başaramadım. Babam için uzun yıllar hiç gözyaşı dökmedim, çünkü O “Filiz hiç üzülmesin...” demişti. Ama Denizler asıldığında, Sinanlar, Mahirler öldürüldüğünde çok ağladım, yıllarca gözpınarlarımda babam için biriken gözyaşları durmadan aktı, aktı, aktı... Türkiye’de siyasal cinayetlere kurban giden değerli insanların ne ilki ne de sonuncusuydu babam. Tanrılar kana doymayacaklar mıydı?
Sayfa 9 - Yapı Kredi Yayınları
Reklam
Cezaevi Karacaahmet’e yakın, üzülecek hiçbir şey yok. Her şey düzelir, hele Filiz hiç üzülmesin. Okullar başlamadan çıkarım. Yeni davalar o kadar ehemmiyetli değil. Siz gelirken bana şunları getirin: 1- Pijama, eski sarı ayakkabılar, mayo, çamaşır. 2- Şu kitaplar: a) Misafir odasındaki raftan: Bros: Der Pharao Ehrenburg: Der Fall von Paris b) Oturma odasındaki raftan: Steinbeck: Früchte das Zorns Norah Lofts: Hölle der Barmherzigkeit. ~ Bros, Firavun. İlya Ehrenburg, Paris Düşerken. John Steinbeck, Gazap Üzümleri. Norah Lofts, Merhamet Cehennemi.
Madem “meskeni dağlar”dı Sabahattin Ali’nin, biz de ona dağlarda bir işaret bırakacaktık. Çatağın yakınındaki düzlükte arkasını Istranca ormanlarına dayamış koskoca bir kayanın üzerine gömdüğümüz mermer parçasına “Başım dağ/ saçlarım kardır/ benim meskenim dağlardır” diye yazdık.
Sayfa 9
Anneme ve babaları siyasal, faili meçhul cinayetlere kurban giden bütün çocuklara...
Boşuna sevmiyorum işte :)
Anneme kendi kişisel işlerini gördürmeyi sevmez, pantolonunu, gömleğini kendi ütüler, yemeğe, sofraya yardım eder, evin nevalesini en ince ayrıntısına kadar düşünürdü.
Sayfa 93 - Yapı Kredi Yayınları
Reklam
Sabahattin Ali
Babam için uzun yıllar hiç gözyaşı dökmedim, çünkü o “Filiz hiç üzülmesin” demişti.
Sayfa 9
Annem, babamın kitapları konusundaki hayretini hâlâ her fırsatta dile getirir. Ankara’daki ilk yuvalarına taşındıklarında annemi en çok şaşırtan şey, iki odalı evin bir odasının tümüyle kitaplara ayrılması olmuş. Kitaplar hep çok önemli...
Sayfa 26
Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer!
Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer. Bir gün Almanların pabucunu yalayan ertesi gün İngilizlere takla atan, daha ertesi gün de Amerika’ya kavuk sallayan soysuzlar gibi olmak istemedik. Yalnız ve yalnız bir tek milletin önünde secdeye vardık. O da cefakeş milletimizdir meğer ne büyük günah işlemişiz! Kanunlu, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük. Bugünün itibarlı kişileri gibi kese doldurmadık, makam peşinde koşmadık, iç ve dış bankalara para yatırmadık, han, apartman sahibi olmak, sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık. Bütün kavgamızda kendimiz için hiçbir şey istemedik yalnız ve yalnız bu yurdun bütün yükünü omuzlarında taşıyan milyonlarca insanın derdine derman olacak yolları araştırmak istedik. Bu ne affedilmez suçmuş meğer! Neredeyse, yoldan geçerken mide uşakları arkamızdan bağıracaklar: “ Görüyor musun şu haini! İlle de namuslu kalmak istiyor ve ahengimizi bozuyor...” Çalmadan çırpmadan bizi ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamayı istemek bu kadar güç bu kadar mihnetli hatta bu kadar tehlikeli mi olmalıydı. Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer! Bereket zora katlanmasını bilen bu millet de namuslu.
Sayfa 156 - YKY, Sabahattin Ali’yi ölüme götüren yol...Kitabı okudu
Türkiye’de siyasal cinayetlere kurban giden değerli insanların ne ilki ne de sonuncusuydu babam.
Sayfa 9
379 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.