Avrupa uygarlığının öncüsü olan Galileo'yu hayatı boyunca cisimlerin düşmesi meselesi uğraştırıyordu; Tolstoy ise hayatında hep insanı ve onun kaderini düşünüyordu. Nasıl ki, uçak veya vapur imalatçıları daha evvel birçok şeyi öğrenmek ve deneyler yapmak zorunda kaldılar ise Buda, Sokrates, Seneka, Gazzâli, Rumi, Firdevsi, Shakespeare, Dostoyevski, Hugo da öylece derin derin düşünmek ve âlemlerini içten temaşa etmek ve tanımak mecburiyetini duydular. Tefekkür etmek ve öğrenmek birbirinden ayrı iki değişik faaliyettir. Bunlardan ilki, mesela, Beethoven'i Dokuzuncu Senfoni'yi yazmaya; öteki ise Newton'u yerçekimi kanununu keşfetmeye sevketmişti. Tefekkürle eğitim arasındaki ziddiyette, insan ile dünya, ruh ile zihin veya kültür ile uygarlık arasındaki ziddiyet bir daha tekrarlanmaktadır.
"Ninowa bir kanlı zulüm kalesidir artık iki nehir
arasında
Tüm nehirlerin korkulu belasıdır
Ve tanrılaşmış bir kral soyunun
Asur tabietlerindeki zulüm yasasıdır
Ey Firdevsi-koca şair
Bu destan bir halkın yalansız kavgasıdır"
Firdevsi Rüstem Ferrohzad: "İslam geldiğinde her şeyi alt üst edecek soylar sınıflar hep birbirine karışacak:
Bir hiç olan köle, hükümdar olup gelir başa Üstünlük ve büyüklük de artık yaramaz işe
Zira bundan sonra ölçü; irk, aile ve aşiret olmayacak bir köle dahi artık yönetime gelebilecek ve topluma önderlik edebilecek.."
Firdevsi'nin İslam'a hakaret amacıyla sarfettiği bu sözler bugünün dünyasında İslam'ın en büyük iftiharı ve en yüce şiarıdır..
Sayfa 56 - Fecr Yayınları - Çeviri: Doğan ÖzlükKitabı okudu
Şeyda bülbüller baki âlemde, güller gibi mahzun kalışım ondan.
O bülbüller ki artık cisimsiz, sadece nağmeler duyuşum ondan.
Güller gibi bekledim ben nice bahar, kargalar içinde kalışım ondan.
Sayfalar dolusu mısra okudum, kirlenmiş sayfalar görüşüm ondan.
Pirim bana boş sayfa vermiş, o beyaz kağıda dalışım ondan.
Nefsini yüklenen boşa
İranlı Firdevsi, yaklaşık bin yıl önce yazdığı Şehname'nin başlarında, söylenecek bütün sözlerin söylenmiş olduğunu, yeniden söylenmeye değer söz kalmadığını, bu nedenle de bir şey söylemekten çok, güzel söylemenin önemli olduğunu ileri sürüyordu.