Ateş

Ateş
@firedragon
Lise||Okuyor...
2 reader point
Joined on August 2021
Necip Fazıl’ın eski şiirlerinden birçoğunu sonradan reddederek, “Mal sahibi bensem, bunları istemediğim, tanımadığım ve çöplüğe attığım bilinsin,“ demesi...
Reklam
“Aklımızın ardından gidelim. İnsanların takdiri de canı isterse arkamızdan gelsin,”
Sayfa 34 - MontaigneKitabı okuyor
Sevgi hiç ayırt etmez; sevenle sevilen aynı şeydir.
Sayfa 37 - AlainKitabı okuyor

Reader Follow Recommendations

See All
“Akıllı bir adam yalnız kendi tecrübelerinden, daha akıllı bir adam başkalarının da tecrübelerinden yararlanır.”
Sayfa 35 - Çin AtasözüKitabı okuyor
hatırlayın beni
Sevgili Dost, Öldükten sonra hatırlayacak mısın beni? Neler hatırlatacak ve nasıl hatırlayacaksın? Bir yıl sonra aklına gelecek miyim? Ya beş yıl sonra?
Reklam
geç kalınamayacak randevu: ölüm
Bir kış sabahının kirli sisi altında Londra Köprüsü’nden bir kalabalık seli aktı Bu kadar çok, Ölümün bu kadar çok kurbanı olduğunu düşünmemiştim
Sayfa 50 - T.S. EliotKitabı okuyor
insan denince hatırlanıyor muyuz
Bu sabah kuş sesleri ile uyandım. Ne güzel değil mi? Hayır, güzel değil! Açık penceremden ok gibi dalıp yastığıma saplanan karga sesleriydi. Kuş sesleri dediğimde aklına asla karganın gelmediğini biliyorum. Bu, karganın da bir tür kuş türü olduğunu bilmeyişinden değil, karganın türünün en önemli özelliği olan güzel bir ötüşten mahrum oluşundan elbette. Yüzümü yıkarken acaba diyordum, acaba türümüzün en önemli özelliklerini taşıyor muyuz? Hareketlerimiz ve sözlerimiz nerelere saplanıyor? Acaba “İnsan“ denince hatırlanıyor muyuz?
Gerçek sevgi, insanın “Ben“ sınırlarını aşıp bir başka insanın hayatından da sorumlu olduğunu düşünmesi midir?
sevme(me)nin tarihçesi
Herkesin seviyormuş gibi yaptığı, ancak sevginin ne olduğunu pek az kimsenin bildiği bir zamanda yaşıyoruz. Belki de bütün zamanlar böyleydi. İmam Şafii’ye, “O kadar insanla dostluk kurdum ki Ellerim dolu sanıyordum Başıma bir bela geldiğinde Kimseye acımayan zamandan şiddetliydi Dostlarımın ihaneti,“ dedirten hangi duygularsa ondan yüzyıllar önce yaşayan Hesiedos’a, “Sevme beni sözlerle, şuurlu ol hem de duyu içinden Seversen beni eğer, samimi olmalı duygun Ya sev ta içten Ya tamamen bırak,” dedirten de aynı duygulardı.
O günden beri kiminle yüzyüze gelsem bir harita görüyorum; küçük ya da büyük ölçekli, fiziki ya da siyasi, basit ya da mufassal.
Reklam
kapılar, mesafeler ve dostlar
“Dost insanın bir ikinci kendisidir.” ... -Kim o? -Senim! Böyle bir diyalogda kapının varlığından kim söz edebilir?
Sayfa 37 - tırnaklı cümle: CiceroKitabı okuyor
“Silmeye uğraştıkça, silgiyi bastırdıkça üzerine, iyice gömülüp sabitleşir,“
Sayfa 34 - sevgili dost’tanKitabı okuyor
sevgiyi sevebilene vermek
“Hayır, sağlamları, kendine güvenenleri, gururluları, neşelileri, sevinçli olanları sevmenin anlamı yoktu; onların ihtiyacı yoktu buna. Bu gibiler sevgiyi sanki kendilerine ödenmesi gereken bir borçmuş gibi, yukarıdan bakarak, umursamaz bir halde kabul ederler. Bir insanın kendisini vermesi, onlar için gelişigüzel bir olay, saçlarına taktıkları bir süs, kollarına geçirdikleri bir bileziktir sanki. Ancak kaderin tokadını yemiş, kendine güvenlerini yitirmiş, hor görülmüş, çirkin yaratılmış olanlara sevgi gerçek bir destek olur. Yalnız böyleleri bilir sevmeyi, sevilmeyi; şükran duygularıyla, alçakgönüllülükle sevmek gerektiğini ancak onlar bilir.”
Sayfa 34 - Stefan ZweigKitabı okuyor
Bildiğimiz, sesin tonunun kelimelere hayat verdiği ya da öldürdüğüdür.
okumaya değer bir sayfa
Rejisör bir filmde rol almak isteyen genç kıza, “İki kelimeyi istediğim gibi söyleyebilirsen, sana rol verebilirim,“ demiş, genç kız da, “Tabii söyledim. Nedir bu iki kelime?“ diye sormuştu. Rejisör, “Sadece üç kere bana, ‘Gel buraya!’ diyeceksin,“ demiş, genç kız, bundan daha kolay ne var diye düşünürken rejisör konuşmaya devam etmişti: “Birincisinde sevgilinle bir münakaşadan sonra ona artık ayrılman gerektiğini söylüyorsun, O başı eğik kapıya doğru giderken, ceketinin cebinde tabanca olduğunu fark ediyorsun. Hayatına son vereceğini seziyor, birden bire onun senin için her şey olduğunu anlıyor ve büyük bir pişmanlıkla: – Gel buraya! diyorsun. İkinci olarak kendini küçük bir çocuğun annesi yerine koyacaksın. Çocuk dört yaşında. Sen ona bayramlık elbiselerini giydirmiş, balkonda oturmasını, hiç bir yere gitmemesini sıkı sıkıya tembih etmişsin. Sana itaat etmiyor ve sokağa fırlıyor. Tam o sırada köşede bir kamyon beliriyor ve çocuk bir anda yere düşüp çamurlara bulanıyor. Allah’tan ezilmiyor. Sen dehşet içindesin. Bir yandan Allah’a şükrederken, diğer yandan sana itaat etmediği için çocuğa son derece kızgınsın. İşte bu duygularla ona: –Gel buraya! diyorsun. Son olarakta bir tacirin karısısın. Kocan iflas etmiş. Evin dışında alacaklılar koçanı linç etmek için bekliyor. Fakat kocan, onuruna dokunan bu durum karşısında kalbine sıktığı bir kurşunla can veriyor. Sen de sokak kapısını açıp dışarıdaki kalabalığın elebaşısına: –Gel buraya! diyorsun.“
Sevgili Dost,
Kulaklar işgal altında. Bu yüzden kelimeler yere dökülüyorlar. Ağızların kapıları kırık. Bu yüzden kelimeler ayağa düşüyorlar. Bu söz yığınlarınj kim kaldıracak? Hiç kimse. Ama azarlanacak, sokaktan, “Bak ne buldum,“ diye kelime taşıyan çocuklar evlerine. “At o pis şeyi,“ denilecek onlara. Çocuklarsa yıkayıp bazı kelimeleri saklayacaklar yastık altlarında.
Reklam
Rüzgar
Bir dağı akort ederken kan ter içinde kalmış, bir ormanı akort ederken hayvanları ürkütmüş, bir nehri akort ederken çok susamıştı.
Basit bir soru
Sevgili Dost, İnsan bir bakışla ne görebilir?
Sevgili Dost, Eğer yeryüzündeki bütün elleri bir masanın üzerine koysalar, elini bulabilirdim onların içinden.
“Bizi mutlu kılan şey şartlardan çok, ruhumuzdur.”
Sayfa 17 - VoltaireKitabı okuyor
Mutluluk bir seyahat şekli olması gerekirken, bir türlü ulaşılamayan hayali istasyonlar haline geliyor.
İhtiyaçlarını ne kadar azaltırsan o kadar hür olursun.
Reklam
Ateş

Ateş

, started reading a book
Posta Kutusundaki Mızıka
Posta Kutusundaki MızıkaA. Ali Ural
8.3/10 · 20k reads