Yaşatan şey tükendiği, yani yazacak tek satırın, söyleyecek tek sözün kalmadığı zaman bitirebilmek gerek. Hele de benim gibi, inanmadığın satırları hiç yazmamak gerek.
— Dolu bir kese, dolu bir yürekten iyidir belki de.
— Keseniz doluysa, böyle düşünmeme lüksüne sahip oluyorsunuz. Yüreğinizin boşluğu acıtmaya başlıyor o zaman. Sahip olduklarınızın hiçbirinin anlamı kalmıyor.
İnsanlar birşeylere inanıyor, birşeyler için savaşıyor, hayatını veriyor. Sonra... sonra uğruna hayatını verdiği şeyler gözlerinin önünde eriyip gidiyor. Elleriyle diktiği, bakıp büyüttüğü çiçeğe durmuş fidanların tam meyve verecekken kökünden kesildiğini görmek gibi bir duygu. İsyan ediyorsun, yeniden başlamak, fidanları yeniden dikmek, yeşertmek, büyütmek, haklılığını kanıtlamak istiyorsun. Sonra bakıyorsun ki gücün yok, o zaman umudunu yitiriyorsun ve yaşlandığını anlıyorsun.
En güvendiği yetisi olan belleği teklemeye başlamıştı. Bazen hatırlamaya çalışırken, kafasının içinde büyük beyaz boşluklar oluyor, beynini zorladıkça boşluk bir karadeliğe dönüşüyor, korkuya kapılıyordu.
Gülümseyip başını sallıyor. “Ne kadar çok şey hatırlıyorum. Sanki bütün yaşamım hatırlamaktan ibaret.” İçine umutsuzluk doluyor. Yaşlanmak bu belki de. Geleceği düşünmek yerine geçmişi hatırlamak...
İçini yokluyor. Kocasına karşı saygı, sevgi, aşk kırıntısı gibi duygular arıyor. Adama sadece acıdığını anlayıp kahroluyor. Acımak küçümsemektir, sevginin düşmanıdır.