Crusoe

Crusoe
@fourtynine
twix
336 syf.
·
Not rated
·
Read in 166 days
Robinson Crusoe
Robinson CrusoeDaniel Defoe
8.2/10 · 21.9k reads
Reklam
Ona beni kurtarsın diye Tanrı tarafından gönderilmiş bir adam gözüyle baktığımı, bütün olup bitenlerin bir mucizeler zinciri gibi göründüğünü, bunun gibi şeylerin dünyaya hükmeden Tanrı'nın gizli eli, ilahi bir gücün dünyanın köşe bucağını gözetleyen gözü aracılığıyla sıkıntıya düşene canı istediğinde yardım ettiğinin kanıtı olduğunu söyledim. Yüreğimi şükranla Tanrı'ya açmayı da unutmadım; hem zaten ıssızlığın ortasında, böylesine kimsesizken, manevî biçimde hayatta kalmamı sağlamış, her kurtuluşta mutlaka minnettar kalmamız gereken bir varlığa şükretmekten hangi yürek kaçınabilirdi ki?
Sevgili Bayan Milena, (Evet, mektuplara bu şekilde başlamak giderek daha sıkıcı hale geliyor, biliyorum. Ne var ki bu, hasta bir insanın koltuk değneğine yaslanması gibi, belirsiz hayatıma tutunmak için bir sebep teşkil ediyor. Ama koltuk değnekleri yük olmaya başlayınca çare olmaktan da çıkıyor.)

Reader Follow Recommendations

See All
Sahici bir kuşa dönüşüp bu dalların üzerinden gökyüzüne kanatlanmayı, yukarıdaki ay ellerinde kaybolup giderek bu dünyadaki insanların yüzlerini artık görmemeyi ne kadar istiyordum.
Masallar; çocuklar uyusun, büyükler uyansın diye vardır.
Reklam
Tam anlamıyla insan gibi yaşayamıyorsak, en azından tam anlamıyla hayvan gibi yaşamamak için elimizden geleni yapalım.
Bu zaman gürültüleri duyulduğunda Papalagi, "Ne kötü, yine bir saat geçti" diye yakınır. Çok kederlenmiş gibi de yüzünü ekşitir. Halbuki taptaze bir saat başlamaktadır o anda.
Az "şeyi" olan kendine yoksul der ve üzülür. Bizim gibi, döşeği ve yemek kabından başka bir şeyi olmayıp da, gözleri bizim gibi parıldayan, şarkı söyleyen tek bir Papalagi yoktur. Beyaz dünyanın kadınları, erkekleri bizim kulübemize gelseler yanıp yakılmaya başlarlar. Hemen ormana koşup odun toplarlar, kaplumbağa kabuğu, cam, tel, renkli taşlar, artık ne bulurlarsa sabahtan akşama dek ellerini kollarını oynatıp Samoa evini irili ufaklı "şey"lerle doldururlar. Hepsi unufak olacak, ateşi gördü mü yanıp kül olacak, güçlü bir tropikal yağmurda eriyip gidecek ve her seferinde yeniden yapılması gerekecek "şey"lerle.
Papalagi: Avrupalı, beyaz, modern insanlar.Kitabı okudu
Ah kardeşlerim, inanın bana! Ben Papalagi'nin düşüncelerinin arka yüzünü, onun gerçek isteklerini öğlen güneşinin altındaymışçasına gördüm. O, geldiği yerde Büyük Ruh'un "şey"lerini paramparça ettiği için, yok ettiklerini kendi eliyle yeniden yaratmaya çalışır. Bu arada bir sürü "şey" yaptığı için de kendisinin Büyük Ruh olduğunu sanır.
112 syf.
·
Not rated
Göğü Delen Adam
Göğü Delen AdamErich Scheurmann
8.1/10 · 14k reads
Reklam
Bu taş kabuğa yalnız tek bir yerden girilip çıkılır, Papalagi bu yere, içeri girerken "giriş" dışarı çıkarken de "çıkış" adını verir, oysa ortada tek bir delik vardır.
Papalagi: Avrupalı, beyaz, modern insanlar.Kitabı okudu
Hepimiz çömlekçinin elindeki çamur parçasıyken, çömleklerden hiçbiri kalkıp da, "Beni niye böyle yarattın?" diyemez.
Bütün bu olup bitenler gün geçtikçe bana, başka durumlarla kıyaslandığında benim koşullarımın sefaletten çok uzak olduğunu göstermeye başlamıştı; hele de Tanrı'nın kısmetime çıkardıklarını düşünecek olursak. Bunlar da beni insanoğlunun kendi koşullarını hiç durmadan kendilerinden iyi durumdakilerle kıyaslayıp duracağına, yakınmalarının ve söylenmelerinin önünü almak ve şükretmek için kendilerinden daha kötü koşullarda yaşayanlarla kıyaslasa, yaşam ne getirirse getirsin canının ne kadar az sıkılacağını düşünmeye yöneltti.
Sevgi kendi derinliğini bilmez ayrılık vakti gelip çatana kadar.
Tehlikenin korkusu, gözle görülür bir tehlikenin kendisinden on bin kez daha ürkütücüdür; endişenin yükü bize, endişe duyduğumuz kötülükten kat be kat büyük gelir.
Zamansız bir denizcilik sevdasına ve denizci dostlar arasına düşünce, kendim gibiler dışında başka kimselerle sohbet etme veya iyi sayılabilecek bir çift laf duyma fırsatlarının elimden kaçmasına giderek beni alıştıran, tehlikeleri ve ölüme ilişkin görüşleri hiçe sayan sofra arkadaşlarımın kahkahaları arasında barındırdığım en ufak dinsel duygu kırıntıları bile uçup gitmişti.
Reklam
Azıcık derinlemesine düşündüğümde, olayların doğası ve onlardan çıkardığım deneyimler, tek sözcükle bana bu dünyadaki bütün iyi şeylerin ihtiyaçlarımız dışında bir işe yaramadığını ve başkalarına vermek için ne kadar istiflersek istifleyelim, yalnızca kullanabildiğimiz kadarının keyfini sürebildiğimizi gösteriyordu, daha fazlasının değil.
Bu düşünceler beni Tanrı'nın iyiliğine karşı son derece duyarlı kılıp, bütün zorluklarına ve talihsizliklerine karşın durumuma şükretmeme yol açtı; üzüntülerimin arasında "Benim derdim herkesinkinden büyük," deme gafletine düşenlere de bu düşünceleri öneririm. Bazı insanların kendilerinden daha kötü durumda olduklarını ve Tanrı uygun görseydi kendilerinin de aynı durumda olabileceğini düşünsünler.
Sıklıkla yemeğinin başına şükranla çöküyor ve ıssızlığın ortasında bana böyle bir sofra kurdurtan Tanrı'nın hikmetine hayranlık duyuyordum. Durumunun parlak tarafına daha çok, karanlık tarafına ise daha az bakmayı ve yoksunluğunu çektiğim şeyden çok, keyif aldığım şeyin değerini bilmeyi öğrenmiştim ve bu da bana bazen tarif edemeyeceğim gizli bir huzur veriyordu ki bunu burada, Tanrı'nın kendilerine verdikleriyle avunup sefasını sürmeyen, çünkü onun kendilerine vermediği bir şeyleri görüp bunlara göz diken o hoşnutsuz kişiler kafalarına soksunlar diye dikkatlerine sunuyorum.