Georg Wilhelm Friedrich Hegel felsefeleri hakkında kritiklerini ders notları olarak oluşturmaya başlamıştı. İşte bu kitap da Heidegger'in Hegel'in en meşhur -ama onu kapsayan
Geçmişten günümüze kadar avcı toplumlardan yerleşik düzene geçilmesi ilk komünal topluluklarda tarım ve ticaretin gelişmesi ile birlikte siyasi ve hukuki altyapıların oluşması dış tehditlere karşı savunma ve asker ihtiyacına kadar giderek ilk devlet yapılarını ortaya çıkartacak bu tutumlar iktidar olmak, gücü ele geçirmek ya da gündelik yaşamı
"Kulturindustrie – Aufklärung als Massenbetrug" ("Kültür Endüstrisi - Kitle Aldatmacası Olarak Aydınlanma" olarak çevrilir), Frankfurt Eleştirel Teori Okulu'nun önde gelen iki üyesi Theodor W. Adorno ve Max Horkheimer tarafından yazılmış düşündürücü ve etkili bir makaledir. İlk olarak 20. yüzyılın ortalarında yayınlanan bu
Amprik filozoflarla, rasyonalistler arasında kritisizmi benimseyip eleştirel kuramın (frankfurt okulu) temelini atmış; akıl-deney arası rabıtayı çözmeye çalışmış, 18. yy Platonu olmuştur bir anlamda. yükselen skeptisizm’e tepkidir felsefesi. Modern bilimin bilgi teorisini temellendirmiş; nedensellik, zorunluluk, olasılık kavramlarına daha önce
Karl Marx ve F. Engels, yaşadıkları dönem boyunca, 1844 El Yazmalarını yayımlamamışlardır. Eserin yayımlanış tarihi 1932 tarihli olup Sovyetler Birliği'nin araştırma görevlileri tarafından yayımlanmıştır. Bu nedenle Marksistler arasında 1844 El Yazmalarının ne kadar önemli bir metin olduğu hep sorgulanmıştır, metin üzerine yapılan tartışmalar
Bu metnin, insanlığın en büyük kazanımlarından biri olduğunu dile getirmeliyim, bedeli ağır olsa da. Adorno ve Horkheimer, totalitarizmin istilasına maruz kaldıkları bir dönemden bildiriyor. Çeşitli açılardan ortak bir zeminde bir araya gelmiş üç büyük anlatı ve bunların yarattığı insanlık durumları söz konusu: Komünist Parti tarafından kontrol edilen Sovyetler Birliği, Naziler tarafından kontrol edilen Almanya ve ekonomik tekeller ile sermaye tarafından büyük ölçüde biçimlenen kültür tarafından kontrol edilen/inşa edilen Amerika. Frankfurt Okulu'nun önde gelen iki temsilcisinin aydınlanma eleştirisi, topyekûn bir aydınlanma karşıtlığından öte "kanonu sayı olan, hesaplanabilirlik ve yararlılık ölçütüne uymayan her şeyi kuşkulu gören" ve insanı nesne kılan aydınlanmaya dair ve bu "aydınlanma totaliter"dir. "Nesnelere karşı tutumu, diktatörün insanlara karşı tutumuyla aynıdır." Ve böylesi bir aydınlanmanın Hitler gibi birini yaratması (onun artıklarının tüm dünyada bir bir gün yüzüne çıkması) şüphesiz şaşırtıcı değil. Hitler'i yaratan aydınlanmanın totaliterliğini anlamak adına oldukça önemli bir baş yapıt.
Kitap temel olarak frankfurt okulunun gelişimini ve evrelerine odaklanıyor. Adorno ve Horkheimer hususunda, toplumun teknolojik rasyonelleşmesi, pozitivizm kanalıyla bilimcilik vurgusunu iyi belirtilmiş. Ancak, vurgulu anlamda kültür endüstrisinin nasıl geliştiğine toplumbilimsel açıdan yeterince değinilmeden, Habernas bölümünde post-endüstrşyel toplumlardaki klasik sınıf anlayışının yerine farklı ve yeni toplumsal sınıfların oluşturulmasına değinilmiş. Horkheimer ve Adorno'nun toplumun teknolojik, rasyonalleşme ve kültür endüstrisinin belirleyici olmasından dolayı, onların karamsarlığına vurgu yapması ayrıyeten sevdiğim yönü oldu. Kitap bunun haricinde, farklı kaynakların ve yazarların ek okuma yapılmasıyla frankfurt okulunun eleştirisinin yapılmasını öne çıkarıyor. Son olarak, Bottomore, Habermas eleştirlsinde onun fazlaca evrensel kalan iletişim-uzlaşmacı düşüncesinin bu yönünü güzel irdeliyor. Bu evrenselliği takiben, frankfurt okulunun temel aldığı inceleme alanlarından olan; modernite-rasyonalitenin kurduğu siyasi-ekonomik-bürokratik varlığının, kültür endüstrisi/kitle kültürünün toplumda sirayet etmesiyle birlikte insanın psişik-bedensel değişiminin ve teknoloji-otoriteryen kişiliğin, tezahür biçimleri bakımından ülke ve bölge bağlamında ele alınmadan yapmasını da eleştiriyor.
Teknolojik ussallık ya da ussallaşma, toplumu insan denetiminin dışında biçimlendiren soyut güçler olarak betimlenir; bilimin ve ussal yönetimin yarattığı sistemin içsel mantığı, bir biçimde bireylerin haberi olmaksızın kendi başına işler.