Bir aşk romanından çok, kin ve intikamın hikayesiydi Uğultulu Tepeler. Soy ağacının derinlerine inilmesi ve yaşantıların detaylıca anlatılması, karakterlerin davranışlarının ve hissettiklerinin anlaşılmasında oldukça aydınlatıcıydı. Bir noktada, en alçak olanlarla bile empati kurmamak elde değildi.
Kitabın başında Emily Brontë’nin hayat hikayesi vardı ve okumadan geçemedim. Brontë, kardeşlerini ve ebeveynlerini erken yaşlarda verem sebebiyle kaybetmiş; küçük bir kasabada, sosyal hayattan izole şekilde yaşamış. Kısacık hayatı boyunca bir ilişkisi olmamış ve deneyim yaşamamış. Tüm bunlar Uğultulu Tepeler’in, yazarın yaşamından ne kadar etkilendiğini gösteriyor.
Akıcı ve merak uyandıran anlatımıyla sevgili Nelly, bir çırpıda okutup bitirtti onca sayfayı. Böylece favori klasiklerim arasına bir kitap daha eklendi.
