Doktor, "Ne düşünüyorsun? Yüzün biraz gevşedi bakıyorum," dedi.
"Hafif bir suçla ağır bir suç arasındaki farkı düşünüyorum."
"Niçin?"
"Mahkûm, şöyle iltihaplı türden ciddi bir hastalığı olmadığı suçlaması karşısında, suçu kabul eder ve taammüden, birinci derecede kaçık olmaktan hüküm giymeye razı olur."
"Belki de ikinci derecede," dedi doktor hafifçe gülümseyerek. "Ne tamamen
istemli ne de kasıtlı olarak."
"Beni arkadaş canlısı, sevimli, uysal ve söylediği yalanlardan mutluluk duyan biri haline getirmek."
"İyileşmene yardım etmek."
"Yakınmaları önlemek için."
"Hayır, sona erdirmek için. Duygularındaki bir kargaşanın ürünü çünkü bu yakınmalar."
Jacob Blau, kendi kendini inceleyen ya da geçmişine dönüp yaşam biçimini tartıp ölçen bir insan değildi. Zaman zaman karısının, ardı
arkası kesilmeyen sözcüklerle tutkularını tekrar tekrar vurgulayan, doymak bilmez bir insan olduğu kuşkusuna kapılıyordu. Gelgelelim, bu duyguda biraz kıskançlık da yok değildi. Onlara hiçbir zaman söylemediği halde, o da kızlarını çok seviyordu; o da kızlarına yakın olmak istiyordu, ama hiçbir zaman yüreğini onlara açamamıştı. Bu yüzden onlar da gizlerini ona anlatmaya hiçbir zaman cesaret edememişlerdi. Biraz önce büyük kızı, kilitler ve demir parmaklıklarla dolu bu iç karartıcı yerde, geri çekilerek öpücüğünü reddetmiş, neredeyse isteyerek ayrılmıştı ondan. Ondan hiçbir avuntu istemiyor, dokunmasından bile neredeyse ürküyor gibiydi kızı. Jacob öfkesi her zaman burnunda olan bir adamdı ve şu anda da, arıtıcı, katıksız ve doğrudan bir öfke patlamasına gereksinme duyuyordu. Ne var ki şimdi öfkesi korku ve acıma duygularıyla öylesine iç içe geçmiş durumdaydı ki, ondan nasıl kurtulabileceğini bilmiyordu. İçinde kıvranıyor, kokuşup duruyordu öfke; Jacob, bildik bir ülser ağrısının yavaş yavaş uyanmaya başladığını duyumsadı.
Sindirim sisteminin rolü besinleri almak, sindirmek, besleyici öğeleri kana karıştırmak ve gereksiz olan öğeleri vücuttan dışarı atmaktır. Ne kadar da manevi bir işlev! Bu aslında sizin hayatınızı sürdürmeniz için gerekli olan şeyleri alma, mutluluğunuz için gerekli olanları özümseme ve gereksiz olanları uzaklaştırma kapasitenizi gösteriyor. Yani sindirim işlevi hem bedensel, hem psikolojik, hem de manevi sağlığınız ve mutluluğunuz için temel bir rol oynuyor. Kendi kendinize, “Güzel bir hayat sürmem için gerekli olan şeyleri alabiliyor muyum?” diye sorabilirsiniz. “Bana gerekli olmayan şeyleri, örneğin gelişimimin şu anki aşamasında bana bir yararı olmayan alışkanlık ve deneyimleri eleyebiliyor muyum ?” Bu sorunun cevabını verin, sonra da sindirim sistemimizin ne kadar güçlü olduğuna bakın.
Görüyorsunuz ya, hayatın gerçek zevkleri sadelikten gelir, ama biz bu sade zevkleri takdir edemiyoruz çünkü beklentilerimiz çok fazla. Böyle olunca da hiçbir şeyin, kendimizin bile değerini bilemiyoruz.
Bir kimsede veya bir şeyde yalnızca kötü olanı görürseniz resmin yarısını görüyorsunuz demektir. Bu anlamda kişinin veya durumun sunduğu olasılıklara gözlerinizi kapatıyorsunuzdur. Artık çok az umut vardır ya da hiç umut yoktur çünkü umutlanmak için bir neden yoktur. Dolayısıyla acı çekmekten başka çare kalmaz. Fakat kendinizi iyinin de varlığına ve olasılığına açarsanız yeni bir bakış açısı kazanır, kendinizden ve hayattan çok daha fazla tat alırsınız.