SPOLIER İÇERİR
Baş karakter hayatın hiçbir anlamı olmadığını, yaşamak veya ölmek arasında bir fark bulunmadığını ve öldükten sonra yok olacağımız için yaşamanın bile gereğinin olmadığından bahsediyor. Bu düşünceleri hâliyle davranışlarına yansıyor. Hayata karşı bu derece kayıtsızlıkla devam ederken bir adamı öldürüyor.
Tartışılası birçok yer bulunsa da üzerinde duracağım kısım, katilin mahkemede cinayetten ziyade hayata karşı ruhsuz duruşundan dolayı yargılanması.
Mahkemede aleyhine kullanılan veriler, sanığın annesinin cenazesinde üzülmüş görülmemesidir. Günlük hayatına normal bir gün gibi devam ettiğinden onun câni olduğuna karar verirler.
Ama karakterin iç dünyasında annesinin ölümüne üzülmemesiyle birlikte sevinmediği de görülür. Yani canilikten ziyade bir duygusuzluk söz konusudur. Bunun da sebebi "hiçbir şeyin hiçbir anlamı olmamasıdır."
Böyle bir düşünceye sahip olmak elbette bir suç değildir. Suç olmayan bir eylemin doğal sonucu, duygusuzluk, sanığın ölüm cezasına çarptırılmasına vesile olmuştur. Eğer üzülmüş gibi yapsaydı bu denli ağır bir ceza almayacaktı. Onun için infaz edilmek de eceliyle ölmek de bir olduğundan kendini savunması gereken yerlerde bile davayla ilgilenmemiştir.
Tabii şöyle bir durum daha var: Bu derece duygusuz ve umursamaz bir insan, diğer insanlar için bir tehdit hâline gelebilir. Çünkü zarar vermekten korktuğu bir merci bulunmamaktadır.
Tolstoy'un İtiraflarım kitabında bu kayıtsızlığa karşı tek çare "inanç"tır.
Aksi taktirde yaşamak ölümden daha ağır gelir.