SULTAN ABDÜLHAMİD HAN’IN RUHANİYETİNDEN İSTİMDAT Nerdesin şevketli Sultan Hamid Han?! Feryadım varır mı bârigâhına? Ölüm uykusundan bir lahza uyan,
Sayfa 292Kitabı okudu
Postacı yeniden eski Postacı olmuştu. Sorarım sana ey okur, biz bunu böyle yazdık diye Postacı eski Postacı olabilir mi? Aferin sana. Olamaz tabii. Ne zaman leylaklar açsa, nerede bir papatya görse, bir kuş çalıların arasından pırr diye havalanıp ufka doğru uçarak kaybolsa, kalbinde kapandı denilen yara kanamaya başlıyor, ak güllerin üzerine kızıl kan damlıyordu. Bırak damlasın. Kimi neşeyle, kimi acıyla beslenir. Fuzulî boşuna “Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabip” dememiş. Postacı artık derdini seven biri olup çıkmıştı.
Reklam
Ülkü denen nazlı gelin erde şan ister!   Büyük devlet kurmak için büyük kan ister.   Damarında var mı senin böyle bol kanın?   Türk'ün kanı bir eşidir lavlı volkanın!   Tarihteki eski Roma hoş bir hayaldir,   Kurulacak yeni Roma boş bir hayaldir,   Karşısında olmasaydı şanlı "Türk Budun"   Belki gerçek olacaktı bir gün umudun,   İnsanoğlu ümitlerle dolup taşmalı,   Aryalarla Turanlılar karşılaşmalı.   Tabiatın yürüyüşü belki yavaştır;   Hız verecek biricik şey ona savaştır!   Keskin olur likörlerden ayranla kımız,   Karnera’yı yere serer Tekirdağlımız.   Yurdumuzun çok tarafı olsa da kuru   Makarnadan kuvvetlidir yine bulguru...   Biz güleriz Façyoların felsefesine,   Dayanır mı kırkı bir tek Türk efesine?   Bizim yanık Fuzuli'miz engin bir deniz!   Karşısında bir göl kalır sizin Dante’niz!   Bizler ulu bir çınarız, sizler sarmaşık!   "General"ler "Paşa" larla atamaz aşık!
DAVETİYE Ey benito musolini! Ey gayet yüce, İtalyanlar başvekili muhterem Duce! Duydum ki, yelkenleri edip de fora Gelecekmiş orduların yeşil Bosfora. Buyursunlar... Bizim için savaş düğündür; Din arabın, hukuk sizin, harp Türklüğündür. Açlar nasıl bir istekle koşarsa aşa Türk eri de öyle gider kanlı savaşa. Hem karadan, hem denizden ordular
Davetiye
Keskin olur Iikörlerden ayranla kımız, Karnera'yı yere serer Tekirdağlı'mız. Yurdumuzun çok tarafı olsa da kuru Makarnadan kuvvetlidir yine bulguru... Biz güleriz Façyo'ların felsefesine, Dayanır mı kırkı bir tek Türk efesine? Bizim yanık Fuzuli'miz engin biz deniz! Karşısında bir göl kalır sizin Dante'niz! Bizler ulu bir çınarız, sizler sarmaşık! 'Generaller 'Paşalarla atamaz aşık! ..
Sayfa 29 - Hüseyin Nihal AtsızKitabı okudu
derûnî âhenk ve etki-söz Yahya Kemal'in 'derûnî âhenk'ine [Rahip Bremond'un rythme intérieur'üne] dil felsefesi bağlamında bir karşılık bulunabilir mi? 'Derûnî âhenk', adı üzerinde, bir müzik, dolayısıyla da ses'in kullanımı sorunudur; - şiirde sentaksın [Yahya Kemal'in deyişiyle; istif'in], sözcüklerin eklemleniş tarzına ilişkin yapısına içkin olarak ürettiği bir derin ritim. Yahya Kemal'in, Nedim'in, “dökülen mey, kırılan şîşe-i rindan olsun”, dizesini örnekleyerek söylediği gibi, bu dize şedîd bir hazzı imleyen [bir] insanlık durumunu dilegetirir. Bu dize, bana göre elbet, tastamam bir esrime, yine Yahya Kemal gibi söylersem, edânın hazzıyla harab olma durumudur; - belki de, deyiş yerindeyse, edânın [sessel] müedda'ya uygunluğunu öngörerek, çakırkeyif bir ağızla okunması gerekir. Tıpkı, Tanpınar'ın, Fuzulî'nin, “esîr-i gurbetiz biz, senden özge âşinâmız yok.” dizesi için söylediklerinden yola çıkarak bu dizenin de hüzünlü bir içlenme sesiyle okunması gerektiği gibi... Sorum şuydu: 'Derûnî âhenk', dil felsefesi bağlamında temellendirilebilir mi? J. L. Austin'in [ve sonrasında John Searle'ün], 'edim-söz' [speech act] kuramı, bu temellendirmeyi olanaklı kılabilir. Austin'in önerisi, tümcelerin konuşma dilinde sözel olarak dile getiriliş biçiminin, belirli bir heyecan [ben 'insanlık durumu' demeyi tercih ediyorum!] durumunu [öfke, hüzün, sevinç, neşe, kırgınlık vd.] imlediğidir: Söz'ün etkisi; - 'etki-söz edimi' [perlocutionary act].
Sayfa 27 - Yapı Kredi Yayınları, 1. basım
Reklam
78 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.