En son 12 yaşımda bir kitabı tek solukta okumuştum. Puslu kıtalar atlasının ilk sayfasında yaklaşık 15 adet bilmediğim kelimenin oluşu canımı sıkmış ve bırakmak istemiş olsam da devam ettim. İyi ki de devam etmişim.
Bu kadar güzel bir anlatım diline daha önce rast gelmedim. Aynı hikayeyi Dostoyevski anlatsa, sadece "lonca"yı anlatışı sayfalar sürer, tüm kitap ise kaç cilt ederdi bilemiyorum. -Rus edebiyatını çok severim o ayrı.- Dozunda betimlemeler ve kelimeleri bilmememe rağmen akıcı bir dil... Çoğu yeni bölümde asıl kişiye ve olaya gelirken, oldukça alakasız gibi görünen yeni bir karakteri anlatarak sadede gelmesi ardından bu olayları birleştirmesi çok etkileyeci.
Sonunun biraz daha somut olmasını isterdim. Bu macera dolu yolun sonu içime sinmedi açıkcası. Yine de tek nefeste kendini okutması ve dahiyane kurgusu ile harika bir kitaptı. Keşke filmi de çekilse diye gönlümden geçiriyorum.
Zihnine hayranlık beslediğim yazarın diğer kitaplarını da okumayı düşünüyorum. Bu kitabı ise okumayanlara şiddetle tavsiye ediyorum.
Sevgiler...