Oğuz Atay'ın yazdığı ikinci, benim ondan okuduğum ilk kitap. Edebiyatın yetenek olduğunu ispat eden bir mühendisin okuduğum ilk kitabıydı bu, ve itiraf etmeliyim, en yakın askerlik arkadaşım beni tanıştırana kadar Oğuz Atay 'hiç de hoş olmayan', 'okunması çok da gerekmeyen' bir yazardı. Bu tabi ki önyargıydı ve parçalanması atomdan zordu haliyle. Ama zor olan gerçekleşti ve ben Türk edebiyatının bu en sıradışı roman yazarıyla tanıştım ki, bu sayede; kendimi en çok bulduğum, düşüncelerde boğulduğum, 'ruh sağlığı hekimi'nden sorulduğum ve de, gerçekten çok ender bir şekilde, okurken kahkahadan kırıldığım bir kitabın yazarı haline geldi Oğuz Atay. Ben galiba yanlış kitaptan başladım bu adama, onu bilmiyorum ama kitabı sanki ben yazmışım gibi hiç de yabancısı olmadığım bir atmosferde buldum kendimi. Fikir dünyası benzer, altına imzamı hiç düşünmeden atacağım cümleler, "ben de böyle tasavvur ederdim" dediğim karakterler derken kitap (uzun soluklu sürse de) bitti. Kitabın üzerimdeki tatlı yorgunluğunu atmam ne zaman nihayete erer bilinmez. Bu kitaptan sonra ise "gerçek bir roman" okuyacağım... :)