Türkiye her ne kadar İkinci Dünya Savaşı'nın dışında kalmayı başarmış olsa da siyasal alanda olduğu gibi ekonomik alanda da sorunlarla karşılaşmış, bu sorunları çözüme kavuşturmak içinse (gerçekte veya görünürde) 1942'de yakın tarihimizin trajik olaylarından biri olan Varlık Vergisi uygulamasını devreye koymuştur. Bu kapsamda kurulan servet tespt komisyonlarının listelerine göre vergilerin %87'si gayrımüslim, %7'si müslim mükelleflere yüklenmiştir. Bu kanuna göre vergi ödeme zamanı geldiği halde vergilerini ödemeyenlerin mallarının haczedilerek icra yoluyla satılması, buna rağmen borcunu ödemeyenlerin ise bedeni hizmetlerde çalışması öngörülüyordu. Vergisini ödemeyenlerin gittiği zorunlu çalışma yeri kitaba da adını veren, Erzurum yakınlarında bir kasaba olan Aşkale'ydi.
Romanımızın kahramanı Aret, gayrımüslim vatandaşların yerine getirdiği Nafia askerliği görevinden sonra evine döner. Aradan üç buçuk yıl geçmesine rağmen hiçbir şey bıraktığı gibi değildir. Ailesi fakirleşmiş, babası saygınlığını yitirmiştir. Çünkü Varlık ödenememiş, babası çalışma kampına-Aşkale'ye- gitmemiş, gidememiştir. Annesi ve ablası kötüye giden durumlarının sorumlusu olarak babasını görmektedir. Bu atmosfer etrafında başlayan romanda bir ailenin adım adım yok oluşu gözler önüne serilmektedir.
Ermeni edebiyatının baş yapıtı olarak gösterilen bu roman Karıncaların Günbatımı adıyla yayınlanmış, yakın tarihin trajik olaylarından birinin bir aile ekseninde ele alındığı, bence çarpıcı bir roman olmuştur.