Kurtuluş Sandıktan Çıkmaz Sorun okuma yazma bilmek değil. Okuduğunu ve yaşadıklarını anlayamamaktır. Köy Enstitüleri zamanının yazarlarından Mehmet Başaran okuma yazma bimemeyi sorun olarak tespit etmiş. O günkü bakış açısıyla doğru olabilir. Bugün için bu geçerliliğini kaybetmiştir. Okuma yazma bildiği hakde niyeti sahih olmayan işine
Tac Mahal.... Taşın aksi suya yansır burada. Yaradanın yansıması insana. Aşk, kalp ağrısında bulur aksini. Hakikat ise hikayelerde. Hepimiz aynı görünmez gök kubbenin altında yaşıyor, didiniyoruz. Zengin ve fakir, Müslüman ve vaftizli, kadın ve erkek, efendi ve köle, Sultan ve filbaz, usta ve çırak..... Bütün ayrımların ortadan kalktığı bir hal var, tekmil sesler kubbede toplanıp son bir sessizliğe dönüştüğünde. Belki de kainatın merkezi yerin altında değil, üstünde: Kubbede. Bu alemi böyle tahayyül edebildiğim, de, yönümü şaşırıyorum. Ne Doğu kalıyor, ne Batı. Geçmiş ne zaman bitti, gelecek ne vakit doğar söyleyemiyorum. Ne semanın nerede durup, toprağın nerede başladığını biliyorum artık, ne de Şark ile Garp 'ın ne yöne düştüğünü. Tek bildiğim şu: Öğrenme aşkıyla geçti ömrümüz, aşkı öğrenemesek de...
Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş.Kitabı okudu
Reklam
Fatih, Batı Hristiyan alemine ve hususiyle Uzun Hasan'a karşı kazandığı galebelerden sonra açıkça Şark'ta ve Garp'ta en yüksek hükümdar olmak iddiasında bulundu ve Mısır Memlük sultanları ile rekabet haline geldi.
Sayfa 86 - Kronik YayıneviKitabı okudu
Türkler ve Haçlı Seferleri
Türkler, İslâm aleminin bu iki cephesinde, yani garp ve cenup cephelerinde, Bizanslılardan başlayarak her türlü Hristiyan kavimlerle on asırdan fazla bir müddet çarpışmışlardır. Ve bugün hala çarpışmakta devam etmektedirler; ancak, günümüzdeki çarpışma silahlı bir çarpışma değildir. Bu çarpışma, Fransa büyük ihtilalinden sonra gelişen milliyet fikrinin hakim olduğu devirlerden başlayarak gelen, Osmanlı içtimai nizamını mahvetmek, Osmanlı devleti hudutları içindeki gayr-i Müslim unsuru ayaklandırmak şeklinden, imparatorluk dağıldığı için uzaklaşmış; çatışma, sadece manevi ve içtimai sahaya inhisar etmiştir. Ehl-i salip (haçlı) seferleri XIII. asır sonlarına kadar iki yüzyıl devam etmiştir. Ehl-i salip seferlerinde Hristiyanlara en çok mukavemet eden, yani bu mutavassit cephede İslâm alemini en çok müdafaa edenler yine Türkler, Türk sultanları, Türk ümerası, Türk beylikleri ve Türk mücahidleri olmuşlardır. Ehl-i salip muharebelerinin ve hayasızca savletlerin, böyle altı-yedi asır süren uzun bir fâsılaya uğraması, yine Türklerin himmet, gayret, cesaret ve büyük bir imparatorluk kurmak maksadı ile ve İslâm için fî-sebîlillah mücadelelerinin neticesidir.
Kürdistan; tarihin en ziyade savaş sahnesi olarak gösterdiği bu yer, öteden beri Şark ve Garp fatihlerinin güzergahı olmuştur. Çünkü Bizans gibi bir yeri Hindistan biladı (memleketi) gibi bir kıymetli hazinenin tam merkezinde bulunuyor. Fakat Kürdler hiçbir zaman bu kadar istilaya rağmen hakiki bir boyunduruğu kabul etmemişler. Daima gelen fatihlere karşı bir ordugah halinde kuvvet ve metanetlerini göstererek bazılarıyla müttefik ve bazılarına mukabele suretiyle sevgili vatanlarında kendi idarelerini kendi ellerine almışlar. Hükümet ve vicdani umuminin idare-i umur (işlerin görülmesi) arasında kalmıştır. Boyunduruk altında değil, belki siyasi bağlılıktır. Ancak son zamanlarda dini nüfuzla Osmanlılar kazanmışlardir. Lakin şimdi kılıç ve silah yerine fikir ve kalem yer almıştır.
"Şark ve Garp, mütevasıl kaplardaki su gibi birbirlerinin eksik taraflarını tamamlamak suretiyle, hem bugünkü müthiş kültür buhranını halledecek, hem de yeni terkiplere doğru gideceklerdir."
Sayfa 119Kitabı okudu
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.