Müslümanlar böyle yekvücut olsalardı harp mi kaybeder, esarete mi düşerlerdi; Bosna'da, Karabağ'da... böyle katliama mı mâruz kalırlardı!
Zalim ve gaddar düşmanlar bir bakıma haklı: Cani ve katil gayri-müslimler bir yönden mazurdur! Her türlü suç ve kusur bizde, bizim Müslümanlığımızda! Allah bizi günahlarımız sebebiyle, onlarla cezalandırıp terbiye ediyor!
Ya tekrar Allah'ın dinine rücu ve avdet eder, ya da bu çileleri daima çeker dururuz. Mevlâ bizi lütfuyla ıslah eylesin. Âmîn bi-hürmeti seyyidi'l-mürselîn sallallahu aleyhi ve âlihî ecmain!
Emperyalistler bir şehre silahla girer, halk direnince katliam yapar, geri çekildikleri gün, insanlar "kurtulduk" diye bayram yapar.
İslam Devleti ise talep edilir, yoluna güller serilir, geri çekilirken ya da dağılırken gayri müslimler bile mersiye okur.
Osmanlı Devleti'nin bu müsamahalı tutumunun sonucu olarak da imparatorluğun son yüzyılına gelinceye kadar Müslümanlar ve gayri müslimler daima bir barış ve güvenlik içinde yaşamışlardır. Bu sayede Ortodoks Rumlar ve Gregoryan Ermeniler İstanbul'da bulunan patrikleri tarafından bir hiyerarşik sistem içinde yönetilmişler, kendi kiliseleri, okulları, yetimhaneleri, mahkemeleri olmuş, buralarda dillerini ve dinlerini muhafaza ederek geliştirmişler ve kültür faaliyetlerini yürütebilecek vakıflar kurmuşlardır. Askere de alınmadıkları için ticaret, sanayi ve zenaat ile meşgûl olan gayri müslimler çok kısa sürede refah ve zenginliğe kavuşmuşlardır.
Özellikle Ermeniler sanatkârlıkları ile Osmanlı İmparatorluğu'nda her yerde çok iyi bir muamele ve büyük hoşgörü görmüşlerdir. Ermenilere "milleti sadıka" denilmiş; onlara hep güvenilmiş, daha sonraları saraya, askeriyeye alınmış ve çok önemli mevkiler ve görevler verilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nda çok sayıda Ermeni paşası, bakanı, milletvekili, büyük elçisi, konsolosu, üniversite hocası, yüksek rütbeli devlet memuru olmuştur.
Sayfa 1 - Türk-Ermeni İlişkileri, Tehcir Olayı ve Sözde “Soykırım”Kitabı okudu
Bismillahirrahmanirrahim
Bir Mutezili ve Şafi alimi olan Kadı Abdülcebbar bu eserinde üzerinde durduğu konuları bir kaç bölüme ayırabiliriz.
Öncelikle adından da malum olduğu üzere nübüvvet ispatının delilleri kitabın büyük bölümünü oluşturuyor.
Onun dışında yine nübüvvet ispatında önemli bir rol oynayan gayri Müslimler tarafından getirilen
Haçlı Seferleri’nin gerçek sebebi Müslümanların gayri-Müslimleri küçümsemeleri ve onları insan olarak görmeyişleriydi. Gayri-Müslimler Haçlı Seferleri vesilesiyle ruhlarını yüceltmeği Müslümanlardan öğrendi. Dolayısıyla Batılılaşma bir tereciye tere satma hikâyesidir ve halen devam etmektedir.
Bu imalathaneler gibi ülkemizde 100'ün üzerinde imalathane var. Bu imalathanelerde markalı, markasız, etiketli,
etiketsiz, domuz eti ve yağı katılmış çeşitli salam, sosis, sucuk ve jambon üretilmekte ve maalesef bunlar Müsllüman halka yedirilmektedir. Sadece İstanbul'a günlük giren domuz eti miktarı 30-40 ton civarındadır. Bu etlerden yapılan ürünleri gayri müslimler değil, bilerek veya bilmeyerek Müslüman inancına sahip vatandaşlar tüketmektedir.
Yukarıda bahsettiğim kitapta; İstanbul içinde bazı imalathaneleri kardeşimiz tespit etmiş, çoğuna gitmiş ve gözlemlerini yazmış. Buradan bazı alıntılar yapmak istiyorum:
1- Şişli'de Foti-Onur-Fornar
2- Ayazağa'da Çerkezo-Sifko İmalathaneleri
3- Ayazağa'da Adela
4- Çatalca da Trakya Et ve Süt A.Ş. (*)
5- Gourmet
6- Arnavutköy yakınlannda Karlıbayır mevkiinde
Marmara salam İmalathanesi
7- Pepço, Şütte, Artem, İdeal, Özarzum imalathaneleri
(*) Firmanın yeni sahipleri bize ulaşarak eski uygulamalardan uzak olduklarını bildirdiler.
Bir siperden sözediyorum. İlk soru şu: Acaba bu siperin bir yakasında Müslümanlar, karşı yakasında ise gayri müslimler mi yer alıyor? Elbette böyle bir durum ideal, ama ne yazık ki gerçek değil. Ne yazık ki siperin iki yakasında da Müslümanlar var. Bazıları dünya sisteminin işletilmesinden ve bu işletiliş içinde birçok Müslümanın mağdur olmasından büyük bir rahatsızlık duymuyor. Dünya sisteminin gerçek dinamiklerinin neler olduğundan habersiz. Belki bir “dünya sistemi” olduğunu bile umarsamıyor. Kendi bilgisizliğinin nelere mal olduğunu ya bilmiyor veya bilmez görünmenin işine geldiğini düşünüyor. Bazı Müslümanlar ise işleyen dünya sisteminin hem bütün Müslümanları ezdiğinin farkında, hem de ezilenler arasında henüz Müslümanlıkla şereflenmemiş kimselerin de bulunduğunu anlamış. Demek ki siperin her iki yakasında gayri müslimler de var.
Gayri Müslimlerin Batı’yla bağlantıları onların eğitim talebini körükledi. Müslümanlar geleneksel ve bağnaz eğitime bağlı kalırken, gayri Müslimler modern bilimleri ve Avrupa dillerini öğreten okulları yeğlemeye başladı.