Rekor kırıldı üstadım!!!...
Bugün... mahkemeye verilen, cezaevlerine sokulan gazeteciler, tarihimizde rekor kıracak sayıya yükseliyor.
Sayfa 43 - Nesin Yayınevi - 2. Basım 2018Kitabı okudu
Günümüze uyarlayıp tiktokçuları da ekliyorum
"Az düşünce üreten kişiler daha az hataya maruz kalıyorlar, onlar herkesin yaptığını izliyorlar, kimseyi rahatsız etmiyorlar, başarıyorlar, zenginleşiyorlar, iyi pozisyonlara ulaşıyorlar, milletvekilleri, şöhretli edipler, akademisyenler, gazeteciler oluyorlar, ödüllere, nişanlara boğuluyorlar. İşlerini böyle iyi yürütene aptal denir mi? Aptal benim, yel değirmenleriyle savaşmaya kalkan ben."
Reklam
Sabahattin Ali, Nazım, Aziz Nesin...
Batırmak istediği Türk milleti haaa! Hangi toplumcu, Türk milletinin mutluluğu için işkencelere göğüs germekten yılmıştır bugüne kadar? Hele Sabahattin Ali... Pırıl pırıl yazılarıyla hep halkının geleceğine ışık tutmayı düşünmedi mi? Bilgisizlikten kurtulup, insan gibi yaşaması için savaşmadı mı? Sayfaları şöyle hızla öfkeyle çevirdi. Başta Nâzım olmak üzere birçok toplumcu adlar karalanıyordu. Türk milletini batıran bu değerli sanatçılardı haaaa!.. Gözlerini kırpmadan Almanların safına katılıp ulusun kaderini Hitlerin deliliğine teslim etmek isteyenler, ulusu soyup İsviçre bankalarına yatıranlar değil de, milleti batıranlar bunlar, öyle mi? Halkı için kafalarının ürünlerini ortaya döken aydınlar, sanatçılar, gazeteciler...
Sayfa 191
Biz gazeteciler işsizlik ve üretim sorununun üstünü örtmeye değil, aksine bunu gündemde tutmaya çabalamalıyız.
Narsistik Çift : Tolstoy ve Sonya [okumak isterseniz diye bırakıyorum]
1862 yılında otuz iki yaşındaki Lev Tols­toy, henüz on sekizindeki Sonya Behrs ile evlenmeden birkaç gün önce aralarında hiçbir sır olmaması gerektiğine karar verdi. Bu kararın bir parçası olarak günlüklerini ona okuttu ve genç kızın hem ağlaması hem de oldukça kızması onu çok şaşırttı. Günlük­lerine eski aşk ilişkilerini yazarken yakında yaşayan
Sayfa 85 - Altın Kitaplar Yayınevi 1. BasımKitabı okudu
Gençlik ise kendini İngiliz sporlarına ve daha da kötüsü futbola kaptırmıştı. Eğitimlerini henüz tamamlamamış olan Avrupa gençleri arasında futbol âdeta bir din olmuştu. ..... Sokaktaki halkı heyecanlandırarak geçinen boş kafalı ve cahil bazı gazeteciler, gençliğin bu yeni tutkusunu kışkırtarak sömürme yoluna gitmişlerdi. Futbol için ayrıca köşe yazıları konulmuş ve sığır bacağı gibi güçlü bacakların meziyetlerin­den uzun uzadıya bahsetmek artık gazetecilik sayılır olmuş­tu.
Reklam
“İnönü Atatürk'e, '’Gazeteciler dedikodu yapıyorlar. Bu memleketi daha ne kadar on bir sarhoş idare edecek'’ diyorlar. Atatürk şöyle cevap veriyor: 'Pardon? On bir sarhoş mu? Halt etmişler. Bu memleketi sadece bir sarhoş idare ediyor' diyor.”
.. kimse .. serbestliğini kötüye kullanmaz hoşuna giden şeyi yapar, canının istediği gibi düşünür, inanır, istediğini sever, istemediğini de sevmez; kimse karışmaz buna. Orada kimsenin inancına karışılmaz; kimsenin vicdanını kurcalamazlar, düşüncesini yönetmeye kalkmazlar. Orada politikacılar edebiyat ve sanat işlerine burunlarını sokmaz; dostlarına ve kendilerini tutanlara nişan, mevki ve para dağıtmazlar, istediklerine ün ve başarı sağlayan dernekler yoktur orada; orada eleştirmenler, tanınmamış sanatçıları boğmaya kalkmaz; gazeteciler satın alınamaz! İnsanlar birbirlerine karşı çok yumuşak, çok şefkatli davranır... Kimse kimseyi kötülemez, dedikodu nedir bilinmez... .
Sayfa 446 - YKYKitabı okudu
Çarpık gören ve yanlış düşünenler her meslekte bulunduğu gibi gazeteciler arasında da bulunur. Belki de en çok onlar arasında bulunur.
Dünya düşüncelerle değiştirilemiyormuş. Az düşünce üreten kişiler daha az hataya maruz kalıyorlar, onlar herkesin yaptığını izliyorlar, kimseyi rahatsız etmiyorlar, başarıyorlar, zenginleşiyorlar, iyi pozisyonlara ulaşıyorlar, milletvekilleri, şöhretli edipler, akademisyenler, gazeteciler oluyorlar, ödüllere, nişanlara boğuluyorlar. İşlerini böyle iyi yürütene aptal denir mi? Aptal benim, yel değirmenleriyle savaşmaya kalkan ben."
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.