Gazeteciler viskilerini yudum­layarak boğazdaki evlerinde dünyevi yazılar yazarken Gazze'teciler mazlum halklara gıda, ilaç ve umut taşımak için günlerce işkence gördü...
Roman, "Birleşen Yollar" adıyla film yapıldı, kabul etmez diye düşünülen Türkan Şoray başroldeydi. Çekimlerde zaman zaman bir araya geldiler, ancak Türkan Şoray etkilenmesin, "hidayete ermesin" diye daha sonra Şule Yüksel Şenler'i uzak tuttular Çünkü Şule hanımın daha sonra ifade ettiğine göre, on gün kadar daha beraber olsalar, Türkan Şoray namaza başlayacaktı. Namaz sahnesinde ellerini açmış dua ederken kendisini öyle kaptırdı ki çekim bitmesine rağmen Türkan Şoray hala devam ediyordu. Yalnız bırakılmasını istedikten sonra, "Anam, anam! Mahşer günü ellerim yakandadır anaaaam!" diyerek hıçkırıklarla ağlıyordu. Onun bağıra çağıra ağlamasını ve söylediklerini duyan gazeteciler bu konuda bir tek satır yazmadılar, onun nasıl etkilendiğini gizlediler.
Sayfa 82
Reklam
çocuk kızartması ve rose şarap: şüphesiz lezzetli bir akşam yemeği. evin içinde dolaşıp arada bir kapı eşiğine gelip yüzüme bakan kedi ve dışarıdan duyulan müzik: leonard cohen. dumanı alıp başka bir yere götürmek mümkün değil örneğin bazen duyduğum o şarkı. sarılıp oyunca köpeğime ağladığım ve hatırlanılmaması gerektiği halde hatırlanılan o eski sevgili. neden vurmadım ben onu? hatta tanıştığımız, ilk karşılaştığımız gün öldürebilirdim. eldivenlerim bile hazırdı. herkes bunu bekliyordu zaten. bütün gazeteciler oradaydı. bütün yeryüzü oradaydı. olmadı.
gazeteciler sabahtan akşama peşimi bırakmıyor. Fotoğraflar çekiyor, hikâyeler uyduruyor. Geçen gün koskocaman bir fotoğrafımı bastılar, altına da, Ludwig konuşurken ağlıyordu, diye yazdılar. Gerçekte ise bizi "politika şehitleri" olarak sundukları anda, fotoğrafımı çekmesinler diye dirseklerimi masaya dayamış, başımı da ellerimin arasına almıştım.
Sayfa 361 - Ayrıntı Yayınları
ataol denen varlık müsveddesi
Cüneyt Özdemir, bununla bir program yapmış.( ataol behramoglu ) 2012 senesinde. Orada bir diyalogları var. Aklın karşılaşabileceği en büyük yıkım akıl dışılıktır' diyen Camus'yú mezarında ters döndürecek denli korkunç. 28 Şubat'ın üzerinden on beş yıl geçti. Siz 28 Şubat'ı desteklemiş miydiniz? diye soruyor Cüneyt Özdemir. "Evet " diyor. "Pişman mısınız" diye sorunca "asla, ne münasebetle" diyor. 28 Şubat'ın darbe olmadığını söyleyince, Cüneyt Özdemir, bir şairle değil de hevesi kursağında kalmış yaşlı bir militanla konuştuğunu fark edip gayr-ı ihtiyari gülüyor. Ve soruyor; "Nasıl darbe değil, generaller gazeteciler için andıç hazırladı, hiçbir demokratik ülkede böyle bir şey olmaz." Cüneyt Özdemir böyle deyince, bu da cevap olarak: "Hiçbir demokratik ülkede gelen başbakan ilk gün esselamunaleyküm bilmem ne de demez, diyor. Cüneyt Özdemir de "Niye demesin, buna askerler mi karar verecek? Demokratik bir seçimde insanlar gidip Refah Partisi'ne oy verdiler." Diye ekliyor. Aklın neden önemli bir şey olduğunu baştan sona bize gösteren o programda Ataol Behramoğlu diyor ki: - "28 Şubat'ta askerin yaptığına sivil toplum sahip çıkabilseydi Türkiye bambaşka bir yere gidebilirdi. Sahip çıkamadı." Behramoğlu böyle deyince, Cüneyt Özdemir, Behramoğlu'nun muhtemelen hayatı boyunca hiç aklına getirmediği o gerçeği dile getiriyor. - "Çünkü sivil toplum böyle bir şey istemiyordu."
Hk +4
Ne bosna katliamı gözümüzü açtı Ne ırak katliamı gözümüzü açtı Ne suriye katlıamı gözümüzü açtı Ne de gazze gözümüzü açıyor Biz ölü gibiyiz ... Gazeteciler Şimon Perez’e “Kuran-ı Kerim sizin devletinizin yıkılacağını haber veriyor” diye hatırlattıklarında; Perez şu cevabı veriyor: “Kuran’ın bahsettiği Müslümanlar gelsin düşünürüz!”
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.