Tolstoy için tarihçilik ne ise, Dostoyevski için de gazetecilik odur. O, gazetelerde kendi normal dışı gerçeklik anlayışının doğrulandığını görüyordu. 1869'da Strahov'a yazdığı bir mektupta şöyle diyor: ''Hangi gazeteyi alırsan al, içinde insana çok sıra dışı gelen ama yine de gerçek olan bir sürü olay görüyorsun. Bizim yazarlar bunları fantastik buluyor ve hiç ilgilenmiyorlar; oysa bunlar çok gerçek, çünkü doğru. Ama bunları kim gözleyecek, kayda geçirecek ve anlatacak?
Sayfa 142 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
JEREMIE: Yalnızca devlet güdümlü gözetleme değil söz konusu olan, sorun mahremiyet sorunu; verilerin üçüncü şahıslarca nasıl kullanıldığı ve verilerle ne yapıldığına dair insanların bilgi sahibi olup olmaması. Ben Facebook kullanmıyorum, o yüzden hakkında pek fazla bir şey bilmiyorum. Fakat bugün Facebook'la birlikte, kendileri hakkında her tür bilgiyi büyük bir memnuniyetle sunan kişiler görüyorsunuz, onları mahremiyetle kamusallık arasındaki sınırı bilmemekle suçlayabilir misiniz? Birkaç yıl öncesine kadar, dijital teknolojiler henüz ortada yokken, kamunun gözü önünde bir hayat süren kişiler, gösteri dünyasından, siyaset veya gazetecilik alanından figürlerdi; oysa bugün herkes “yayımla” tuşuna bastığı anda kamusal bir hayat sürme olanağına sahip. “Yayımla” demek bir şeyi kamuya açık hale getirmek, elalemin bu veriye erişebilmesi demek. Ve tabii henüz yirmisine ulaşmamış ergenler kendilerinin sarhoş, bilmem ne bir halde resimlerini gönderdiklerinde şunun farkında olmayabilirler: El âlem, muhtemelen çok uzun bir süre boyunca bu resimleri saklayabilecek. Facebook mahremiyet, arkadaşlık ve kamusallık alanındaki bu sınırı muğlaklaştırmaktan kazanç sağlıyor. Yalnızca arkadaşınızın, sevdiklerinizin göreceğini sandığınız verileri de kaydediyor. Yani verilerinizin kimler tarafından görüleceği ayarını nasıl yaparsanız yapın, “yayımla” tuşuna bastığınız anda onları önce Facebook'a vermiş oluyorsunuz, ancak bir sonraki adımda Facebook bunu sizin seçtiğiniz Facebook kullanıcılarına açıyor.
Reklam
Türkiye'de gazetecilik maalesef iyi bir eğitimle girilecek bir meslek değil.
Sayfa 38
Sağlıkçıların da...
Gazetecinin başına bir saldırının gelmesine, "meslek hastalığı" olarak bakıyordu. Türkiye koşullarında gazetecilik yapan, doğruları yazan bir kişinin başına her türlü saldırı gelebilir!
Sayfa 120Kitabı okudu
"Başkomiser recep" diye takıldığımız arkadaşımız hergün olduğu gibi o sabahta elindeki kanlı malzemeyi yani üçüncü sayfayı kızıla boyuyacak haberleri fotoğrafları sergilemeye başladı. Onun diline alışık olduğumuz icin şahane bir fotoğraf yakaladık dediği zaman dehşet verici bir trafik kazasıyla, cinayetle ama mutlaka parçalanmış bedenlerle karşılaşacağımızı bilirdik. Resimde nekadar kan varsa gazetecilik dilinde okadar şahane oluyordu o resim.
Reklam
1.000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.