“Stepan Arkadyiç aşırı olmayan, ancak çoğunluğun desteklediği liberal bir gazete alır ve okurdu. Aslında ne bilim, ne sanat, ne de politika onu ilgilendirmediği halde, bütün bu konularda çoğunluğun ve çoğunluğun gazetesinin izlediği görüşleri katı bir biçimde destekler ve bu görüşleri ancak çoğunluk değiştirdiğinde değiştirirdi ya da daha doğrusu bu görüşleri değiştirmez, bunlar onun kafasında fark etmeden kendiliğinden değişirdi.”
Sanki bugün de böyle insanlar çoğunlukta. Kendini ilgilendirmeyen bir çok konuda sırf takip ettiği çevreler öyle düşünüyor diye körü körüne anlamadığı konuları savunan bir sürü insan var.
Evet canım diyorum, haklısın. Evet. Doğru. Hayat bu. Ya? Keşke. Hayat işte...
Evet... Onları gerçekten dinlemediğimi anlamıyorlar. Neden dinleyeyim?
Benim gibi milyonlarca adam var, onlar gibi milyonlarca kadın. Halıların üstünde, mutfak tezgâhlarında, kadife kanepelerde,
çıtırdayan sedirlerde, gıcırdayan yataklarda deliler gibi yuvarlanıp duruyorlar. Herkes o kadar birbirinin aynısı ki, gelenler gidenleri ya da gidenler gelenleri aratmıyor. Galiba bu yüzden, kalabalığın yalnızlıktan bir farkı yok.
Hayatın bir anlamı olmadığını, en çok seviştikten sonra tavana bakarken hissediyorum. Yak bir sigara. Yak, yak. Öyle sıkılıyorum ki, sevmiyorum ulan! diye haykırasım geliyor. Neyi sevmediğimden
pek emin değilim ama öyle bağırmak istiyorum.