"Kongolu yoldaşların, tahliyemizi nasıl değerlendireceklerini düşündükçe utanıyordum. Geri çekilişimiz, kaçıştan başka bir şey değildi. Hatta bazı insanların, orada bırakılması için gerçekleşen bir yanıltma manevrasının suç ortaklarıydık. Öte yandan, şimdi ben kimdim? Fidel'e yazdığım veda mektubundan bu yana, yoldaşlarımın bana, Küba'nın somut problemlerinden uzaklaşmış, başka bir dünyanın insanı olarak baktıklarını hissediyordum. Nefsimi yenip, kendimizden son bir fedakarlık, yani Kongo'da kalma fedakarlığını yapmayı isteyemiyordum. Böylece son saatleri, yalnız ve çaresiz geçirdim. Nihayet, gece saat 02.00'da, Küba mürettebatlı botlar geldi. Akşam ulaşmışlar ve hemen yola koyulmuşlardı. İnsanların tümü botlara sığmıyordu ve zaman daralmaktaydı. En geç sabah saat 03.00'te, yola çıkılması talimatını verdim. Saat 05.30'da, hava aydınlandığında gölün ortasında olacaktık. Tahliye örgütlendi. Botlara önce hastalar bindi, daha sonra da Masengo'nun bütün kurmayı, kendisi tarafından seçilmiş yaklaşık kırk kişi, ardından bütün Kübalılar. Sonra acınası ve pek şanlı olmayan bir gösteri başladı. Onları da almamız için yalvaran adamları reddetmek zorundaydım. Geri çekilişimizin en ufak bir azameti yoktu ve kimse isyan etmiyordu. Düşmanın bize karadan ateş açma olasılığına karşı makineli tüfekler yerleştirilmişti fakat hiçbir şey olmadı. Kongolu kaçakların şefi, botları halatların ritminde ilerleyerek serbest bırakmak zorunda kaldığında, yalvarma ve sızlanmadan başka hiçbir şey duyulmuyordu."