Bir dal çıtırdıyor yukarda, uçurumun başında.
Bir baykuş ötüyor.
Bir yılan tıslıyor, ardından başını toprağa sokuyor
Ölüler mezarlarında sağdan sola dönüyorlar yeniden.
Gökte bir ay, yusyuvarlak, gümüş renkli. Uzak yıldızlar pırıl pırıl.
Altın sarısına bulanmış.
Toprağın üstünde yüzü koyun uzanmış bir ölü.
Toprakla çiftleşiyor gibi
....
Bu
Yabancı gibisin miyop gözlerin kısık
Bana ait ne varsa seni korkutuyor
Sana ait ne varsa hiçbiri benim değil
Belki ölmek hakkımı kullanıyorum
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git
Seni on yıl önce ilk gördüğünde, “Benim için yerle gök birbirinden ayrıldı” diyormuş, hayatta tek bir kez olabilen o büyük buluşmaymış bu! Bu sanki göksel bir emir gibidir. Bir kez emir verildi mi, kayıtsız yoluna devam edemezsin. Ona göre o gece senin de bu emri duyman, hissetmen gerekiyordu, o bundan emindi. Bu gök gürültüsünden bile güçlü olan sesi duymamamak mümkün mü? Yanından hiçbir şey olmamış gibi duygusuzca çekip gitmek, yola devam etmek mümkün mü? İnsan bu kadar sağır olabilir mi? Ama işte hayat… Bir süre sonra başka bir insan çıkıyor karşına. Açıklamak zor elbette. Hayat devam ediyor. Bu reddedilmesi mümkün olmayan emrin ardından birkaç kez daha buluşuyorsunuz. Sonra sen evleniyorsun. Sonra hayat kendi boşluklarını dolduruyor, ben çıkıp geliyorum ve seninle olan buluşması, bir zamanlar gerçekleşmiş, sisler arasındaki bir anıya dönüşüveriyor. Sadece sesini hatırlıyor… Çok mu? Değil!
Savaş psikolojisini, savaşın aptallığını anlatan, devleti, yönetilmeyi sorgulayıp, eleştiren en iyi yazarlardan biri diyebilirim Stefan Zweig için.
Lyon'da Düğün adlı bu eserinde toplam üç hikâye var; Lyon'da Düğün (kitaba ismini veren hikâye), İki Yalnız İnsan, Wondrak. Lyon'da Düğün ve Wondrak savaşı ve savaş psikolojisini anlatırken İki
Kitabın konusunu hiç bilmeden başladım. Nazar Bekiroğlu’nun tarzını sevdiğim için güvendim. Başlarda pek olaya dahil hissedemedim kendimi açıkçası. 200lerde alıştım 300den sonrası sayfalar su gibi aktı.
Konusuna gelince MS 300’lü yıllar ve Hz. İsa’dan sonra tam anlamıyla cahiliyye devrini en vahşi şekilde yaşayan Romayı anlatıyor. Öyle ki Hristiyan olanlar belirlenip en akıl almaz yöntemlerle öldürülüyor.
Kuranı Kerimde ashabı kehf olarak bilenen dinini ve canını korumak için bir mağaraya gizlenen yedi kişiden bahseder. Uyandıklarında (kendilerine bir gece gibi gelen ama aslında yıllarca uyudukları uykudan uyandıklarında) cebindeki para çarşıda geçmemektedir ve bir önceki kralın devri bitmiştir.
(Kehf suresi ayet 9 - 22 de anlatılmaktadır tefsirini de çok severim)
Kitapta da ashabı kehf üzerinden yedi kişinin hikayeleri kurgulanmış. Önce yedi kişinin kısaca hayatı ve birbirleriyle buluşması, tanışması anlatılıyor. Buluştuktan sonra kitap daha akıcı ve heyecanlı olmaya başladı benim için.
Yoğun ve bilgiyle geçen bir kitaptan sonra üzerine yeni kitaba başlamak zor oldu
Kitapla kalın..
Yabancı gibisin miyop gözlerin kısık
Bana ait ne varsa hepsi seni korkutuyor
Sana ait ne varsa hiçbiri benim değil
Belki ölmek hakkımı kullanıyorum
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle git