Adeta birden gece çökmüştü.
"Tanrım! Bu nedir ?" diye haykırdı biri.
"Tanrı'nın gazabı!" diye bağırdı öbürü.
Dita basını kaldırdı ve yüzü, elleri, elbisesi dokununca dağılan ufak, gri pullarla kaplandı. 31. bloktakiler de neler olduğunu görmek için dışarı çıktılar.
"Neler oluyor?" diye sordu bir kız çocuğu korkuyla.
"Korkmayın," dedi Miriam Edelstein çocuklara. "Bunlar bizim Eylül transferiyle gelen arkadaşlarımız. Geri dönüyorlar."
Çocuklar ile öğretmenler sessizce kendi etraflarında dönmeye başladılar. Çoğu dua mırıldanıyordu. Dita ellerini birleştirip o ruh yağmurunun birazını tutmak istedi ve gözyaşlarına hakim olamadı. Külle kaplı yüzünden sicim gibi akan yaşlar beyaz yollar oluşturdu. Oğlu Ariah'ya sarılmış duran Miriam Edelstein'ın yanına gitti.
"Geri döndüler Dita. Geri döndüler"
Auschwitz'den bir daha asla ayrılamayacaklardı.
Esselâmu aleyküm ve rahmetu’llâhi ve berekâtûhû..
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Bu kitabı bi zamanlar öyle çok okumak istedim ki. Çıktığı yıllar instagram da elden ele gezerdi herkeste görürdüm de bi alıp okuyamadım. Sitede okumuş olanların sayılarının azlığına bakıp aldanmayın, 1k kullanmayan çok insan var kullananlara
O karanlıkta bir kıvılcımdı. Gece yarısı göğüne karşı dans eden alevlerdi. Işıltılı saçları, canlı elbisesi ve parıldayan yeşil gözleriyle bu yerdeki herkesten daha parlaktı.
BEYAZ LÂLE
Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Bu ülkeyi, bu ülkenin insanlarını ve tüm insanları en fazla devrimciler sevdi. KIZILDERE
Ancak davası uğruna yaşamını feda eden devrimcilerimiz, Türkiye’nin bütün sorunlarının kaynağının İslam olduğunu bilmiyorlardı. Yani sorunun kaynağını tam tespit edemediler. Bizim sorunumuz Amerika değildi. Bizim sorunumuz İslam’dı. Bu toprağın insanını
Bir fotoğraf gördüm. Kız sevgilisiyle "İftar sonrası sevdiğin kişiyle gece yürüyüşü" notuyla paylaşmış.
Bizim muhafazakar unflencerlar için bunu güncelleyelim şimdi. Üstteki yarı seküler yarı muhafazakar (iki tarafın da gönlü olsun) çiftimiz (sevgili, flört) teravihi kıldı mı bilmiyoruz ama biz kılacağız;
"İftar sonrası edâ-i teravihten (teravihi eda ettikten) sonra iyâlimle (eşimle) meşy-i leyl (gece yürüyüşü)"
Yazıda Arapça ve Osmanlıca kelime sayısı önlemli, çünkü dinî boyutun ağırlığını ibraz eder.
Arka fon ilahi: " Ente nurullahi fecran, Ente badel usri yüsran"... (Aslında ilahinin Arapça olması kâfi, hangisi olduğu çok da önemli değil. Zaten kimse anlamıyor.)
Elbisesi ağır çekim olarak boğaz köprüsünde şanlı Türk bayrağı gibi dalgalanan ferace veya çarşaflı hanım. (Beyimiz takkeli veyahut hoca olduğuna dair bir işaret). Ağır adımlarla el ele (nikâh var sıkıntı yok) kemaradan uzaklaşarak yürüme...Son olarak o meşhur hadis "Kişi sevdiğiyle beraberdir."
Videoya yorum yapıp eleştirenleri "Allah'a havale edip. Teşvik için olduğunu beyan etme."
Değil asilzade kral elbisesi de giysem içimdeki sıkıntıları unutamam, gülüp oynayamayacak kadar yaşlıyım. O güzel gençlik günlerimi kasvetli bir odada kitapların arasında geçirdiğime yanıyorum.
Fakat emellerim onlar taptaze duruyorlar. Sabahları hep korku içinde uyanıyorum. Dünyada arzu ettiğim hiçbir emelime kavuşamadım. Gün bitiyor yine gece oluyor, Yatağa yatmaktan da korkuyorum kötü rüyalar beni dehşete düşürüyor. Aklı selimim tanrıdan ümidi kesmememi söylüyor, göğsüm daralıyor işte o zaman ölümü arzuluyorum. Ölmek ve kurtulmak istiyorum, hayattan nefret ediyorum. Bugüne kadar ne verdi ki bundan sonra da ne versin. Zekamızın bizzat kendisi hakkında beslediği g
Faust üvene lanet olsun. Şan ve şöhret hulyalarina lanet olsun. Mülkiyet gururumuzu okşayan servet, çoluk çocuk ve kadına lanet olsun. Şehveti tahrik edip kanımızı kızıştıran üzüm suyuna lanet olsun. İmanımızı kemiren bütün şüphelere korkulara ve endişelere lanet olsun.
Raymalı-aga kendi zamanında çok tanınmış bir cırav (yırcı), bir ozan idi. Daha küçük yaşta ün kazanmıştı. Tanrı vergisi bir yetenek ve kişiliğinin üç güzel özelliği sayesinde bozkırın en ünlü yırcısı, âşık ozanı olmuştu: Güftesini kendi yazar, bestesini kendi yapar ve güzel sesiyle bunları hem çalar, hem söylerdi. Dinleyenler ona hayran
Handan geldi ya..
Ne dedi diye düşünmeye başladım. Ne dediydi? Nasıl güldüydü? Ne istediydi? O gün, o gece, ertesi sabah... Ben ilmek ilmek bir Handan elbisesi dokudum giydim sırtıma.