"haklısınız
ben ölümümden sonra
aynaya bakmaya yeltenmedim hiçbir zaman
ve o kadar ölüyüm ki
ölümden başka hiçbir şey
kanıtlayamaz varlığımı
ah
acaba siz
gecenin himayesinde, bahçenin bitiminden aya doğru koşan
bir ağustos böceği sesi
duydunuz mu hiç?
sanırım bütün yıldızlar
yitik bir göğe göçüp gitmişler
ve şehir, şehir ne sessizdi
yol boyu
solgun heykellerden
ve süprüntü ve tütün kokan birkaç çöpçüden
ve uykulu, yorgun bir bekçiden başka
hiçbir şey çıkmadı karşıma
yazık
ben ölüyüm
ve gece hala
o anlamsız gecenin devamıdır sanki"
sizler , yüzlerini
yaşamın hüzünlü maskesi gölgesinde
saklayan sizler !
acaba zaman zaman bu düş kıran gerçeği ;
bugünün dirilerinin
bir dirinin atıklarından başka bir şey olmadıklarını düşünür müsünüz siz hiç ?
“acaba bu diyarda
yok olmuş yüzüyle tanışmaktan
korkmayan var mıdır hâlâ?
acabası zamanı gelmedi mi
bu küçük pencerenin ardına kadar açıl açıl açılmasının
ve gökyüzünün yağmasının
ve bir adamın kendi cenazesinde gözyaşı dökerek namaz kılmasının?”
ve şaşkınlık içindeki yüz
pencerenin ötesinden bana
"hak görenledir
ben kaybolmuşluk duygusu kadar korkuncum ama Tanrım
nasıl korkulabilir benden
ben, ben ki hiçbir zaman
gökyüzünün sisli çatılarında
başıboş ve hafif bir uçurtmadan başka bir şey değildim
aşkımı ve hevesimi ve nefretimi ve derdimi mezarlığın geceden yalnızlığında
adına ölüm denen fare kemirmektedir" dedi
Tek gecede bana kendini okutan, konusu ile içimi sımsıcak yapan, akıcı anlatımı ile sıkmayan şahane bir kitabın yorumuyla geldim bugün.
Ava annesi çekip gittiğinden beri kadere inanmıyordu. Hatta şuan bu delice yağmurun altında büyükannesini son kez görmeye gidiyor olmak gerçeği bile onu bir umuda bağlamıyor aksine Tanrı ile pazarlağa girecek