Ben de ışıklara doğru gidip gezindim, bir sinema, sonra yanda bir tane daha, derken bir tane daha ve tüm sokak boyu böyle. Her birinin önünde koca bir tutam kalabalığı yitiriyorduk. Ben de kendime sinemalardan bir sinema seçtim, fotoğraflarında kombinezon giymiş kadınların yer aldığı, hem de ne kalçalar! Baylar! Lök! Geniş! Belirgin! Üstelik bunu taçlandıran yüzler de şirin mi şirin, kontrast olsun diye kurşunkalemle çizilmiş gibi, narin, kırılgan, rötuş yapılmasına gerek bırakmayan, mükemmel, tek bir savsaklama, tek bir kusur olmaksızın, mükemmel dedim ya, şirin ama aynı zamanda dipdiri ve özlü. Yaşamın serpilmesine olanak sağlayacağı en tehlikeli şeyler, gerçek güzellik tedbirsizlikleri, mümkün olan ilahi ve derin uyumlar hakkındaki o malum farfaralıklar.
Günlük Yaşantısı Abdullah Dehlevi'nin bir günlük yaşantısı şöyleydi: Ge celeri az uyur, teheccüde kalkardı. Teheccüde kalktığında uyuyanları uyandırırdı. Teheccüd namazından sonra mu rakabeye varırdı. Ardından da bir mikdar Kur'an okurdu. Gecenin son vaktinde sabah namazını cemaatle kılardı. Na- mazdan sonra işrak vaktine kadar yine murakabe ve zikirle uğraşırdı. Müridlerinin kalabalığı yüzünden sabahları toplu zikri iki celse halinde yaptırırdı. Zikrin ardından kusluk vaktine kadar tefsir okuturdu. Bunun ardından yemek yenirdi. O günün şartlarında müslümanlar iki öğün yediklerin- den bu yemek kahvaltı ve öğle arası olurdu. Yemekden son- ra biraz istirahat ederdi. Ardından öğle namazına kadar ki- tap okuma ve bazı yazım işlemleriyle uğraşırdı. Öğle nama- zından sonra tefsir ve hadis, ikindiden sonra da hadis ve ta- savvuf okuturdu. Daha sonra da akşam vaktine kadar zikir ve teveccühle meşgul olurdu. Akşam namazından sonra kı- sa bir süre seçkin müridleriyle hasb-i hål ederdi. Yatsı na mazından önce akşam yemeğini yerdi. Yatsı namazını kıl- dıktan sonra geceyi daha çok zikir ve murakabeyle geçini uyku bastırınca seccadesi üzerine yan üstü uzanıp istiraha- ta çekilirdi.
Reklam
Gündüzün hükmü kalktığı vakit; Karanlık, dünya malını örter, dil susar, Ses kalabalığı uyku âleminde son bulur. Gönül ışığını yakar, açılır mânâ âlemi. İşte o dem kalp döker sırrını.
Beklemeye de alışıyor insan... Toprağın suyu beklediği gibi, yağmurun bulutu, gecenin güneşi beklediği gibi. Biraz sabırla, biraz hasretle... Toprağın suya kanınca çoraklığı unuttuğu gibi, acılarında bağladığı kabuk yerini taze hücrelere bırakır belki... Özlemler biter, gözyaşları diner... Beklemeyle geçen yıllar unutulmasa da anılınca gözlerde minnet, yüreklerde şükürler belirir belki... Yahut da hiçbir şey değişmeden, öylece kaldığı yerden devam eder. Yalnızlığa alışkın ömürler, kalabalığı barındıramaz bünyesinde. Beklemeye meftun gözler hep uzaklarda... Yakına düşmez bakışlar. Kimi gönüller hasret için yaratılmış...
Gündüzün hükmü kalktığı vakit; Karanlık, dünya malını örter, dil susar, Ses kalabalığı uyku âleminde son bulur. Gönül ışığını yakar, açılır mânâ âlemi. İşte o dem kalp döker sırrını. Gözünün gördüğü kadarıyla yaşayanlar; Kalbinin sözünü nasıl işitsin? Baktığının ötesinde başlar görmek; Bizim de geceyi sevmemiz bundandır.
Gündüzün hükmü kalktığı vakit; Karanlık, dünya malını örter, dil susar, Ses kalabalığı uyku âleminde son bulur. Gönül ışığını yakar, açılır mânâ âlemi. İşte o dem kalp döker sırrını. Gözünün gördüğü kadarıyla yaşayanlar; Kalbinin sözünü nasıl işitsin? Bizim de geceyi sevmemiz bundandır.
Reklam
54 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.