Bir gün nar yaprak döktü darmadağın,
Saksılar en dibe çekildi, nasıl
Bir mevsim ki bu gözler baktı şaşkın
Ve gizem konuşuldu hep sofrada,
Bir kız orta yerinde durdu aşkın,
Ben geceye doğru uçtum sağrıda
Yaşanmamış bir zaman dinginliği.
"Bu yekpare akış, durgun, derinden...
Her aynada yalnız kendi görünen
Bu yüz ve şifasız hüznü eşyanın
Kendi cevherinde mahpus bir ânın
Dağıttığı dünya hep yaprak yaprak,
Dalgın, unutulmuş sesleri uzak
Bir uykudan bana tekrar dönenler,
İçimde, dışımda hep aynı çember!
Bin elmas parıltı oyun ve halka
Küçük ve hiç değişmez dalgalarla
Ölen şehirlerdir Taha değil
Kuruyan nehirlerdir
Lâmbadır sönen kış dökülmüş içine
Sonbahar yaprağı ırmağı emmiş
Asfalttır çekilen sıva bereket toprağının
Bu Taha'nın ölümü değil yürüyüşü mezarların
Kabirlerin şamarıdır çağın yüzüne
Geceye batışıdır taş bakışlarının
Tarihle öpüşme bitmiş demektir
Güneşten aya
Aydan geceye inmiş demektir
Savaş buydu demek ki! Anormal olan şeyleri nasıl da normalmiş gibi görmeye başlamıştık. Kendimizle, savaşla, kısacası her şeyle alay ediyorduk. Her şey yolundaymış gibi olaylara mizahi bir gözle bakıyor, adeta başka bir direniş sergiliyorduk. Yaşananlar sanki savaş değil de bir masal gibiydi. Direnişin 'bin bir geceye" sığdırılan bir masal. Kadınlar her gün makyaj yapıyor, erkekler ise yolunda gitmeyen her şey için fıkralar uyduruyorlardı. Her yerde, her şeyde gizli bir direnişimiz vardı...
EŞİK
Bu yekpâre akış, durgun, derinden...
Her aynada yalnız kendi görünen
Bu yüz ve şifasız hüznü eşyanın
Kendi cevherinde mahpus bir ânın
Dağıttığı dünya hep yaprak yaprak,
Dalgın, unutulmuş sesleri uzak
Bir uykudan bana tekrar dönenler,
İçimde, dışımda hep aynı çember!
Bin elmas parıltı oyun ve halka
Küçük ve hiç değişmez
Şehrin özgür kadını anlamına gelen Şehrazad masallarını anlattığında, insana özgürlüğünü anımsatır. Şehrazad, her defasında, anlatısının bir yerinde, sabahın belirdiğini görerek yavaşça susar.
Masal gecelerin anlatısıdır, belirsizliğin, görünmezliğin, karanlığın, ışıksızlığın hakim olduğu zamanın öyküleridir.
Masal neden belirsizliği, bilinmezliği, örtük olanı, gizi sever? Çünkü gerçeğin, anlamın apaçık olmadığını, bize en iyi gece anımsatır. Yaşamın anlamı saklanır, masal onu, gecenin zayıf ışığında usulca aydınlatır. Oysa, gecesi çalınmış bir zamanda yaşıyoruz artık. Gökyüzü yıldızları silecek kadar aydınlık, masal da anlatılmaz oldu, hatta masal küçümsenir oldu, ufaltıp ufaltıp yalnızca çocukların önüne konur oldu. her sözcüğün değerli, içinde giz taşıyan, anlamamız için bize ipucu veren sır olduğunu bilmek istemiyor gecesi çalınmış zamanın insanları. Masal neden bunu apaçık vermiyor da, mumla aydınlanmış geceye bırakıyor?
Bugünlerde de yaşantımızda değişen pek bir şey yoktu.
Günlerimiz televizyondaki savaş haberlerini izlemekle geçiyor, sıranın bize gelmesinden endişeleniyorduk. Artık çoğu zaman ölülerimizi bile saymıyorduk. Boşnak halkı olarak savaşta ölenlerimizin arkasından ağlamıyorduk. Savaş buydu demek ki! Anormal olan seyleri nasıl da normalmiş gibi görmeye başlamıştık. Kendimizle, savaşla, kısacası her şeyle alay ediyorduk. Her şey yolundaymış gibi olaylara mizahi bir gözle bakıyor, adeta başka bir direniş sergiliyorduk. Yaşananlar sanki savaş değil de bir masal gibiydi. Direnisin 'bin bir geceye' sığdırıldığı bir masal. Kadınlar her gün makyaj yapıyor, erkekler ise yolunda gitmeyen her sey için fikralar uyduruyorlardı. Her yerde, her şeyde gizli bir direnişimiz vardı.