Bakarsın ki çiçekler
Aramızda yükselen kayaların kalbinde
Birer birer açıyorlar yeniden
Bakarsın yolunu kaybeden yolcu
Son durağına yürüyor hasretinin
Bu kadar mı zordu bir mumun alevine
Dokunmak ve sevmek ıstırabımı
Bir dalın çürüyen yaprağı mıydı hayat
Güneşi arayan gölge kimindi
Bağışla, incinen bahar
Yanan mektuplar benimse
Gel, yeniden buluşalım derinde
Çeşmelerden gökyüzüne akalım
Tut ellerimden, hadi gülümse…
…
“Üstün başın amma kirlenmiş, bızdık.”
“Bir sürü oyun oynadım. Yerlerde yuvarlandım. Sularda sıçradım…”
“Hadi bir şeyler yiyelim. Ama böyle domuz yavrusu gibi leş bir halde yemeğe oturamazsın. Gel üstünü çıkar, şu sığ tarafta suya gir çık.”
Bir an kararsız kaldım, söylediğini yapmak istemiyordum.
“Ben yüzme bilmem.”
“Gerek yok ki. Gel, ben yanında dururum.”
Yerimden kımıldamadım. Görmesini istemiyordum…
“Benim önümde soyunmaktan utanacak değilsin herhalde?”
“Yok. Ondan değil…”
Başka seçeneğim yoktu; sırtımı dönüp üstümü çıkarmaya başladım. Önce gömleğimi, sonra askılı pantolonumu.
Hepsini yere attım ve dönüp yalvarırcasına yüzüne baktım. Hiçbir şey söylemese de kapıldığı dehşet ve isyan gözlerinden okunuyordu. Yediğim dayakların morartıları, izleri ve kabukları görmesini hiç istemezdim.
İçlendiği için kelimeleri bulmakta zorlansa da, “Acıyorsa suya girmene gerek yok,” diyebildi.
“Artık acımıyor.”
(Tomaso Albinoni, Chamber Orchestra of Miemo Adagio in G Minor)
Derdini rahatlıkla anlatabileceği kadar dostu olun;
Güven içinde sığınabileceği bir liman olun;
‘Hadi gel beraber yağmurda yürüyüp ıslanalım’ diyecek kadar arkadaş olun;
‘Bu sana zarar verir, sınır koymamız gerek’ diyecek kadar ebeveyn olun;
‘Uff yine mi sayfalarca ödev, çok yoruluyor olmalısın’ diyecek kadar anlayışlı olun;
‘Hadi kuzum, yaparsın sen bu işi’ diyecek kadar destek olun;
Yapamadığında sokulup anlayabileceği omuz olun;
‘Sen okuldayken sevdiğin kekten yaptım’ diyecek kadar düşünceli olun;
Ağladığında, tutturduğunda, inat ettiğinde sabırlı olun;
Dizindeki yarayı şefkatle öpecek kadar merhametli olun;
Evladınızın varlığından mutlu olun;
Ve ‘iyi ki varsın yavrum’ diyecek kadar şükran dolun.
Çünkü çocuk sabır gerektiren bir ‘zahmet’ değil, yüreğimize şükür sağanakları yağdıran bir ‘nimet’tir.
Çocuğu olan, çocuk düşünen mutlaka okuması gereken bir kitab. O kadar güzel anlatılmış ki herkese tavsiye ederim. İyiki kitaplar var.
Bu sırada kadının “evlilik” dediğini duyuyor , “hem talihtir hem talihsizlik; hem uğurdur hem de bir lanet. Sen evlilik düşünüyorsun herhalde kızım. Kötü bir şey söyleyip aklını karıştırmak istemem. Gönlünü çalan birisi var mı?”
Gönlünü çalan ha! Şu eski klişelerdeki naifliğe gel de bayılma ! Gönlünü çalan , gönül hırsızı, seni çapkın seni dönemi , ne hoş!
“Nasıl hem iyi hem kötü “ diye sormadan edemiyor Zehra . Kadın acı acı gülümsüyor , ona kendi çevresinden , Anadolu’dan bir atasözüyle cevap vereceğini söylüyor ve “ağzında balı olanın götünde iğnesi olur .” Diyor. Hadi şimdi otur düşün bakalım , ne demek istiyor .
"Gerçekten yapacak mıyız bunu?" diye sordum duvarın üzerinden.
Elimdeki ayakkabılarımı yere, havuzun kenarna fırlattım. Berfu çoktan üzerindeki elbise ile havuza girmişti bile!
"Gel hadi!" dedi Aziz Ata, bana ellerini uzattı.
Titrek bir nefes aldım. Havuzun turkuazına kaydı gözlerim, Aziz Ata'nın saçlarının koyu sarısına ve parkın yeşilliğine... Renklenmek güzelleşmekti, annem hep böyle derdi.