Belki şiirler yazar,
Türküler söyleriz bahara.
Kim bilir..
Belki gelincik oluruz.
Belki umut çiçeği..
Belki bir bahar..
Ve bir yağmur misali,
Yağarız yeryüzüne..
Kan kızılı bir gelincik seherinde,
Sırtıma kahpe bir hançer indiğinde,
Ve bu gencecik ve bu hemencecik ölüm,
Çığırtkan bir gazete başlığında,
Çığlık-çığlık sana kavuştuğunda,
Beni düşün...
Beni düşün, unutma...
“Romalı bir düşünüre nasıl ölmek
istediğini sorduklarında damarlarını ılık
bir banyo içinde kesip açacağını
söylemişti. Bunun kolay olacağını
sanıyordum. Küvete uzanıp bileklerimde
çiçeklenen kızıllığın berrak suyun içinde
dalga dalga kabarışını izleyerek gelincik
rengi köpüklerin altına kayıp uykuya
dalacaktım.
Ama iş bunu yapmaya gelince,
bileğimin derisi öylesine beyaz ve
savunmasız göründü ki gözüme, bir türlü
yapamadım. Sanki asıl öldürmek
istediğim şey o derinin altında ya da
baş parmağımın altında atan o ince mavi damarda değil, başka bir yerde, daha
derinde, daha gizli ve ulaşması çok daha
güç bir yerdeydi.„
Fazlasıyla aç olan bir kurt sürüsü Henry ve Bill adında iki kişiyi kuşatmıştı. Henry ve Bill'in kızaklarını çekmesi için 6 büyük köpeği bulunuyordu. Kurt sürüsünün içinde bulunan dişi kurt, bu köpekleri cilvelerle kendisine çekerek yemeye başladı. Henry onları zincirle ağaca bağlasa da dişi kurta ulaşmanın bir yolunu buluyorlardı. Sonunda
çağır beni
senin ağzın bir gece baskınıdır
sesinde ormanın şehv ettiği şecer
cağır beni
senin sesin kirli bir yaşamdır
suskun çölün karnından suyu çalan gelincik
zırhını delerse çağır beni
gelirim
içimdeki atın şah damarında patlamaya hazır bir koşu ile
kavuştur beni
sadrındaki ağrıya
ölümün bilinciyle...
Gözüm görüyor aklım yetiyor da
Yüreğime hükmüm geçmiyor
Hükümsüzlüğü giydiğim entarimin renkleri birbirine karıştı
Yamaların üzerine çizdiğim gelincik kokuları esvabımın renklerine bir soluk getirdi
Rızkımın çoğalmasına niyetlendiğim bahar dallarım yemişlendi
Bir soluk bir nefes geldi kuş cennetime
Tavuskuşu öyle bir renklendi ki ihtişamını duymayan kalmadı
Ve sen tabiki herşeyi kaçırdığın gibi bunu da kaçırdın...
17/8/2023
Pınar PEKĞÖZ
Çalmışlarsa şairliği benden ne haber, sana doğru dürüst yazamadım, yazıklar olsun bana ki iki kelimeciği bir araya getiremedim. Getirmeyi becerebildiğim iki kelime var oda şöyle; seni seviyorum
Senden evvel beni sevdiklerinin ifasını taşıyorlardı bunlar hepsi geldi gönlümün tül perdesine birer kara acı çizdi sen ama sen kadın sen gelincik tarlası çizdin.
Ve depremler olur meskenler bir harap virane olur, yerine yeniden iştişamlı meskenler dikilir, en sevdiğin annenin fotoğrafının çerçevesi kırılır, fevkaladenin de fevkinde yeni bir çerçeve alırsın annen bir daha güzelleşir içinde, ve her şeye rağmen birtanem demeye devam edeceğim bu bir bağlılık yemini.
Seni bırakmaları, iş dönüşü kendi yuvamazı bırakıyorum.
Seninle konuşmadan önce sendeliyordum, şimdi dengeyi buldum.
Asıl mucid biz olalım sevmeyi bulduk.
(Boran Deniz)
Bomboş var olacağım.
Kendi doluluğumun boşluğunda.
Ve bir başıma.
Ve bağımsız.
Ovadaki yalnız ağaç gibi.
Yaşlı ve büyük.
Ve yalnız.
O vadide.
Bir yamaçta.
Başıma buyrukluğuma hayranım.
Demini almış bir bardak çay siz ve iç sesinizden başka bir şey olmasın yanı başınızda..
Öyle içinize içinize de akıtmayın gözyaşlarınızı bırakın aksın gitsin..
Bin bir hüzünle yolun yolculuğuna başlıyorum sancılarımla başbaşa kalıyorum ben hep bu satırlarda.
Yürüyorum.
Bozkırda uğuldayan rüzgara bağlıyorum hayallerimi.
Savurduğu her gelincik