Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
.... Çağdaş kadının bağımsızlık korkusu: “Sindrella Kompleksi” Sindirella Kompleksi’ni ilk duyduğumda adı itibarıyla ve kadın meselelerine ilgim olduğundan dikkatimi çekti, biraz araştırdım. İnternette tatmin edici bir kaynağa rastlayamadım. Fakat yazar Colette Dowling’in Sindrella Kompleksi adında bir kitabı olduğunu görünce derhal sipariş
beni de kırdılar içimde kırdılar karanlık camlardan sular akıyordu şimşekli bir boşlukta saat vurdu beni de kırdılar belki yalnızdılar belki onların da çocukluğu yoktu bütün şarkılara kapalıydılar bir genç kız değmemişti saçlarına
Attila İlhan
Attila İlhan
Reklam
“Köyde kimse yok / Ne bir insan, ne de taş üstünde bir taş / Çocuklar yok / Enkaz çığlık atıyor/ Ve bir anne kendini sallıyor uyuyabilmek için / Bebekler, küçücük çocuklar / Çamurla kaplanmış / Yollarda bulunmuşlar / Onlarsa konuşuyor / Amaçları savaş / Ne laf ama… Düşen bombalar / Amerikan yapımı / Yeni Ortadoğu / ‘Pirinç kadın’
Emine'den Emine'ye
1930 Merzifon...Hancının kızı Emine, Han'ın avluya bakan balkonuna oturmuş geleni gidene seyretmekte...az sonra hayatını değiştirecek hüzünlü bir sona sebep olacak bir hadiseyle karşılaşacağının farkında değil. Dedem İsmail, atıyla köyden şehre gelmiş, ve atının üstünde hana giriş yapar. Balkonda oturan Emine bir görüşte aşık olur dedeme.
Ölmek! Kim bilir, bu ne güzel bir şeydi! Fakat ne korkunç bir şey ... Asıl korkunçluğunda bir güzellik buluyor­du. Siyah bir çukur, o, büsbütün beyazlaşmış çehresiyle sarı saçlarının arasında, beyaz, kar kadar beyaz kefenler içinde yatıyor ve ta yukarda, o siyah toprakların üstüne siyah bir semadan yavaş yavaş, bu genç kız mezarını okşar gibi yağ­murlar dökülüyor; işte o şifa veren gözyaşları!.. Mademki bu hayatta sarı saçlarını onlarla ısıtacak bir merhametli kalp yoktu, bu gözyaşlarını mezarında bulacaktı; sema, kızı­na ağlayan bir anne matemiyle ağır ağır, yavaş yavaş, göz­ yaşlarını serperken o, mezarında, ruhuyla bunları içecekti, bu ölmüş genç kızın renksiz dudakları mesut bir tebessümle tazelik bulacaktı... ...H. Ziya... Aşkı Memnu. syf 235
İşitmek Bir Kabiliyet, Dinlemek İse Bir Sanattır.
Padişahın biri veziriyle birlikte gezintiye çıkmış. Gezi sırasında bir köye gelmişler. Küçük, şirin bir evin önünde oturmuş, örgü ören bir genç kız görmüşler. Padişah kızın yanına yaklaşıp sormuş Merhaba kızım. Baban evde mi? Kız:Babam evde yok! Azı çok etmeye gitti. Padişah:Annen evde mi? Kız:Annem de evde yok! O da biri iki etmeye
Reklam
İşitmek Bir Kabiliyet, Dinlemek İse Bir Sanattır.
Padişahın biri veziriyle birlikte gezintiye çıkmış. Gezi sırasında bir köye gelmişler. Küçük, şirin bir evin önünde oturmuş, örgü ören bir genç kız görmüşler. Padişah kızın yanına yaklaşıp sormuş Merhaba kızım. Baban evde mi? Kız:Babam evde yok! Azı çok etmeye gitti. Padişah:Annen evde mi? Kız:Annem de evde yok! O da biri iki etmeye
Kana bulanacak bir gündü ve güneş bile bunu biliyormuşçasına kıpkızıl doğmuştu. Kütüphanede çalışan ve yazar olmayı delicesine arzulayan bir genç kız… Edebiyatla kafayı bozmuş bir doçent… Basılan kitabını yok etmek isteyen gizemli bir yazar… Ve onları bir araya getiren o kitap... Benim Küçük Şaheserim, okuru insan ruhunun derinliklerine, tuzaklarla dolu arzulara, aşk ve cinsellik arasındaki hassas sınırlara doğru bir yolculuğa çıkarıyor. kitapyurdu.com/kitap/benim-kuc...
ama ölüm
Özgürlük kitabının sayfaları arasına cellatların kurduğu darağacındaki ip yarım kalan sayfayı gösteriyor okumaya devam edecek nice insana Evlilik fotoğraflarının yırtılarak kırılan çerçevelerin sokağa atılan tahtalarıyla çakılıyor çocuk tabutları Hiçbir genç kız taşımıyor kolyesinde sevgilisinin fotoğrafını ama ölüm sayfaları oyulmuş bir aşk romanının içine gizliyor tabancasını... /
Sunay Akın
Sunay Akın
Denizaltı
Çocukken, kendime ait küçücük bir denizaltını olmasını isterdim, binip derinlere, kalabalıklardan uzaklara gidebileceğim, beni insanlardan ve hayattan saklayacak, zırhıyla beni kucaklayıp koruyacak bir denizaltı. Sonra yazıyı keşfettim, yazılardan bir denizaltı yapılabileceğini. Nietzsche, kendi denizaltısını delilikten yaptı. Kırk yaşındayken, yüzünü bile görmediği yirmi yaşındaki bir genç kıza âşık olduğuna karar verdi. Sonra gördü o kızı. Delilik aşk kılığında geldi ona. Ne yazık ki, âşık olmak için seçtiği kız, o her görenin vurulduğu Andree Lou Salome, kendi bencilliğinden oluşmuş bir denizaltıyla dolaşıyordu insanların arasında. Çok zeki ve çok güzeldi. Kendi kitaplarını yazmaya hazırlanıyordu. Nietzsche dâhiydi, Salome zeki. Zekâ, dehayı sevmedi. Dâhi, zeki olana tutuldu. Aradaki yaş farkına rağmen, daha çocuk olan, daha güçsüz olan, daha şaşkın olan ve delirmeye daha yakın duran dâhiydi. Daha yirmi beş yaşındayken yazdığı kitapla felsefe dünyasını sarsan, Avrupa'nın en büyük beyinlerinden biri, bir gün bir ata "sevgilim" diye sarılıp ağlayarak derazakısına bindi ve delilik denizinin derinlerine doğru gitti. Bir daha geri dönmedi.
Karanlıkta Sabah Kuşları
Karanlıkta Sabah Kuşları
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.