Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.13
Çalıkuşu
Çalıkuşu, Reşat Nuri Güntekin'in 1922 yılında kaleme aldığı en tanınmış eseridir. Ve Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün en sevdiği kitapların başında gelmekte olup Atatürk'ün başucu kitabıdır.
Bu eser, İstanbullu bir subayın kızı olan Feride adındaki küçük kızın çocukluğundan, önce annesini daha sonra ailesinden sevdiği insanları küçük yaşta kaybetmesi üzerine yaşadığı zorluklardan söz eder.
Zengin ve şımarık bir kız olan Feride'nin serüveni, yaşadığı kalp kırıklığı sonrası ailesini, sevdiklerini İstanbul'da bırakarak Anadolu'nun küçük bir köyüne öğretmen olmasıyla başlar. Daha sonra bu köyü başka kasabalar, şehirler takip eder.
Önceleri eserde Kurtuluş Savaşı'nın etkileri görülür. Sonraları ise İstanbul'da yaşamış farklı kültürden gelen genç, yalnız bir kızın toplumsal yaşamdaki zorlukları, kültürel çatışmaları, çatışan değer yargıları, çıkar ilişkileri, Feride'nin genç ve güzel bir kız olması, güzelliğinin ve yalnız oluşunun başına türlü türlü dertler açması, Feride'nin kendi iç dünyasındaki fırtınalar... okurun karşısına çıkar.
Feride'nin kaçıp gittiği Anadolu'nun ücra kasabalarında öğretmenlik yaparak olgunlaşıp idealist bir öğretmene dönüşümünü ve hayatını öğrencilerine adayışını konu alan mükemmel bir eserdir.
Çalıkuşu, hem yayınlandığı dönemde hem de günümüzde çok okunan kitapların başında gelmektedir.
Eser, kalın bir kitap olmasına rağmen çok akıcı bir dille kaleme alınmıştır.
Okurken etkilenmemek elde değil. Çoğu yerinde ağladığım, güldüğüm bir kitap oldu.
Kitaba başladığım andan itibaren hiç kalkmadan üç buçuk saat oturup okuduğum doğrudur. Elimden bir türlü bırakmak istemediğim ve bilhassa sonundan çok ürktüğüm bir eser oldu. Zülfü Livaneli yine ülkemizin kanayan ve halen kanamakta olan derin bir yarasına yer vermiş bu eserinde. Doğu Anadolu Bölgesi'de yer alan Van Gölü kıyısına yakın bir
Eğreti gelinliğin 1900'lü yıllarda Osmanlı zamanında var olduğu iddia ediliyor. Ama böyle bir geleneğin gerçek olduğuna dair bir belge yokmuş.(Umarım gerçek değildir.)
Hiçbir yerden alınma bir adet değilmiş. Yalnız bir şehre has bir gelenekmiş. Gizli yürütüldüğü için pek duyulmamış, bilinmemiş.
O dönemin zengin, varlıklı aileleri
Kitap tek kelimeyle harikaydı.. Bir solukta bitirdim. Tıp fakültesinde okuyan bir öğrenci olarak da öğrendiğim pek çok yeni bilgi oldu kitap sayesinde. Kitabı tıp okumayan birisinin yazmış olma ihtimali olmadığını düşündüğüm için kitabı bitirdikten sonra yazarla ilgili araştırma yaptığımda öğrendim ki yazar da tıp fakültesinden mezun olmuş. Annesinin ikinci evliliğindeki eşi de doktormuş.. Yazarın tıp okumuş olmasına pek şaşırmadım çünkü kitabı okurken bu satırları yazan kişi kesinlikle tıp eğitimi almıştır diye düşünüyordum hep.. Ve yanılmadım.. Yazarımız aynı zamanda doktor. Bir de yazar , bir dönem morfin bağımlısıymış. Bu süreci kız arkadaşı sayesinde atlatmış. Kitapta da “Morfin” başlığı altında bir bölüm de yer alıyor. Bu demek oluyor ki yazar kitabı yazarken aslında kendinden esinlenmiş.. Kitabı bitirdikten sonra yazılanların hepsinin , hepsi olmasa da bir kısmının yazarın gerçekte yaşadığı olaylar olabileceğini düşünüyorum. Muhtemelen de öyleee… Kitabı tavsiye ediyorum. Ben çok beğendim.
Genç kız Koleji bırakıp mankenliğe başlar. Ancak Tom bir kaza sonucu felç olur. Özel bir hastanede ömrünü tamamlayacaktır artık. Bu sırada hamile olan Kate, doğurduğu bebekle birlikte inzivaya çekilip bir kitap yazar.
Selam canlar.Bugün sizlere severek okuduğum bir kasaba kurgusu olan #edensserisi’nin üçüncü kitabı ile geldim.Eden ailesini ilk kitaptan beri okumak gerçekten inanılmaz keyifli.Bu keyif üçüncü kitapta da hız kesmeden devam ediyor.Her kitapla birlikte aileye tekrar tekrar hayran oluyorum.Bu kez hayatına konuk olduğumuz kişi ailenin genç ve güzel
İpeği işleyen kız çok akıcı olmasının yanı sıra okurken içinde hissediyorsun belli başlı yerlerinde kopma olur bazı kitapların hiç kopma olmuyor mie lien hayat hikayesi kitapta kadının yerine koydum ben ne yapardım acaba diye çok ağlardım herhalde mie nin adına Meryem diyelim Meryem gençliğinde de çok çekti büyüdü evlendi hep çekti öyle klasik bir koca karı kavgası değil Meryem Çinli bir vatandaş ama amerika topraklarında doğmuş biri Amerika vatandaşları Çinlilere kovmayla ve sürgün etmeye çalışıyor ve hepsini denize döküyor Meryem onların arasından babasını yardımıyla kurtulan genç bir kız
Öncelikle şunu belirtmek isterim: Kitabın giriş bölümünde, okuyucu ile hikayenin oluşum sürecini, yazarın neler hissettiğini ve neler düşündüğünü yazmasını, yazarı tanımak adına kıymetli buluyorum.
Son_bahar, kelimesi hem olumlu hem de olumsuz çağrışımlara sahip, yaşamın döngüsünde hem sona yaklaşma hem de yeni bir başlangıcın habercisi olma anlamında kullanılıyor. Kitapta heybeme eklediğim en sevdiğim mesajın bulduğumu söyleyebilirim.
Gelelim kitabın konusuna; Safran çiçeklerinin kokusundan nar ağaçlarının huzuruna uzanan bir öykü. İki kadın, Dua ve Naz, farklı yerlerden yara almış. Bu iki kadının hayat mücadelesine tanık oluyoruz. Onları ortak paydada buluşturan şey, yalnızlıklarıydı. Dua, aşk yüzünden doğup büyüdüğü sevildiği köyünden İstanbul'a gelen, kendinden büyük hayalleri olan bir genç kız. Ama bu hayallerini gerçekleştirmek şöyle dursun, İstanbul'da gittikçe yalnızlaşan bir kadına dönüşür. Ve karşısına deprem yüzünden tüm ailesini kaybetmiş, yeğenine aile olmaya çalışan Naz ile tanışır. Kalpleri ısıtacak ve biraz hüzünlendirecek olan bu hikaye, yazarının dediği gibi, aslında hepimizin içinde bir parça Dua, bir parça Naz barındıran ortak hikayelerimizi yansıtıyor.
Son olarak, aynı zamanda Yaşam Koçu olan yazarın kitabın sonundaki 12 maddelik tavsiyelerine bayıldım. Hayatınızda sadece “Hava durumunu” konuşabileceğiniz insanları gözden geçirmeyi unutmayın.
Ergenlik Döneminde İçsel Zorluklar ve Toplumsal Normlara Eleştiri
Osamu Dazai'nin 1939'da yazdığı "Öğrenci Kız," bir genç kızın 24 saatini anlatıyor. Kitap, Genç kızın sabah uyanışından geceye kadar duygusal iniş çıkışlarını anlatıyor. Genç kız, sabahları utanç hissettiğini belirtir ve gün boyunca çeşitli duygu anlarını yaşar.
Annesiyle olan iletişimi, annesine olan düşkünlüğü ve aynı zamanda eleştirel yaklaşımının günümüz ergenlik dönemini ile hiçbir farkının olmadığını söylemeliyim.
Bir diğer dikkat çekici kısım genç kızın, özellikle toplu taşıma araçlarında geçen anlarının detaylı betimlemeleri.. Genç kız , toplu taşıma araçlarında karşılaştığı insanları yargılar ve çevresindeki dünyaya karşı hissettiği sevecenliğin zamanla kaybolduğunu ifade eder. Bu durumda yazarın, döneminin toplumsal normlarına ve beklentilerine eleştirel bir yaklaşım sergilediğini söylebiliriz.
Genç kız, ergenlik döneminin karmaşıklıklarını yaşarken kendi cinsiyeti ve toplumdaki beklentilerle yüzleşmeye başlar. Bu, Dazai'nin kitap aracılığıyla dönemin kısıtlayıcı toplumsal normlarına bir eleştiri getirmek istediğini gösterir.
Öğrenci Kız, aynı zamanda Dazai'nin kişisel zorlukları ve içsel çatışmalarının da yansımasıdır. Yazarın intihar girişimlerinin sebebini kitapta, genç kızın düşüncelerinde okuyabiliriz.
Sonuç olarak, bu kitap ile genç bir kızın içsel dünyasını, kendiyle ve çevresiyle olan çatışmalarını görebilirsiniz. Ve en önemlisi de yıllara rağmen sorunlar, çatışmalar, sıkıntılar hala aynı..
Platon'un cinsellikle ilgili öğüdü: genç bir yaşta, toplumun izin verdiği ölçüde kendinizi cinselliğe boğun. Tamamen cinselliğe doyunca, diye öngörür, o zaman da ondan vazgeçeceksiniz.
Tanrı'nı bütün yüreğinle, bütün gücünle ve bütün ruhunla seveceksin. Ama eğer kız ya da erkek arkadaşını bu şekilde seversen, bunu yapamazsın.
Kilise görevinin, kutsallığa duyulması gereken adanmayı taklit eden insan aşkı tarafından zarara uğratılacağından endişe duyuyordu. Sonuç olarak bu fikir ortaçağda, tam anlamıyla sapkınlıktı.
Romantik aşkın çeşitleri:
- Rousseau tarzı romantizmde, yumuşak duygular yaşamınızı anlamlı kılmak için yeterlidir.
- Stendhal tarzı romantizmde, aşk her zaman aldatıcı olsa da aynı zamanda, kişinin yarattığı yanılsamaya yenik düşmeden insani mutluluğun oluşamayacağını da doğrular.
- Musset tarzı romantizmde, romantik aşkta gizli felaketler konusunda gayet bilgili olsa da aynı zamanda onun ne denli güçlü ve canlandırıcı olabileceğinin de farkındadır. Bu alternatifler arasında bir uyum biçimi bulmaya çalışır ama genellikle bu girişim, umutsuzluk içinde vazgeçmeyle sonuçlanır.
- Proust tarzı romantizmde, Romantik aşkın estetik harikalığı karşısında duyarlıdır. Yine de bir göz yanılsamasına dayandığı için, Romantik aşkın her zaman ölüme mahkum olduğunu düşünür.
- Schopenhauer tarzı romantizmde, cinsel tutku her zaman, doğanın insanları evliliğe ve böylelikle türlerin üremesi amacıyla cinsel birleşmeye itmek için kullandığı bir yanılsama-yapma aracıdır.
