Atatürk Biliyordu Cumhuriyeti Kurmak Kadar Cumhuriyeti Yaşatmanın Önemini*
Cumhuriyet kulun kula kul olmasına son vermiş,
Yıkılan Sultana kulluk yerine, yurttaşlık gelmişti,
Halkın kendi kendisini yönetmesi için kurulmuştu,
Atatürk biliyordu Cumhuriyeti kurmak kadar Cumhuriyeti yaşatmanın önemini.
Din ile devlet işlerini ayırmış bir devrim
Meydanda halka hitaben Şehit Önkuzu'nun babası Abdullah Önkuzu, "Oğlum. Atatürk memleketi siz gençliğe emanet etmiştir. Sen bu emanete sahip çıktın ve bu yolda Türk milletinin baş düşmanı Moskof tarafından katledildin. Altmış sene yaşayıpta esaret içinde ölmektense yirmi yıl yaşayıp hür ve müstakil yaşamalısın diyordun. Yirmi yıl yaşadın, fakat hür yaşadı. Hakkım sana ve milletime helal olsun. Yeter ki ölümünden sonra senin ve milletimin düşmanları hain Moskof uşakları temizlensin. Vatanım ve onun bekçileri Türk çocukları sağ olsun. Şimdi bir değil milyonlarca Dursunum var." Diyordu.
GERÇEK MUCİZE
Ortadoğu masallarına din mucizesi diye aldananların Anadolu'da müslümanım diye aldatılanların destek oldukları için yaşanan ve yaşamın bir asır içinde ürettiği gerçek mucizenin ne olduğunu bugün yaşıyorsunuz.
Ne demişti ilmi sırrı gereği Gençliğe Hitabesi ile Türk insanlığının ileri görüş dahisi Mustafa Kemal Atatürk;
Dâhili ve harici düşmanları gaflet, dalalet ve hatta ihanet içerisine düşebilirler.
Mustafa Kemal Atatürk'ü öldürerek bu gaflet, dalalet ve ihanetin içine düştüler. Beni Türk doktorlarına emanet edin dedi kinin adı altında kin zehri ile bir yahudi doktor tarafından fikirleri ile öldürüldüğü zannedilen o fikrin sahibi yeni bir sır ile başka bir bedende yeniden bir Türk ile bedenlendi ve beyin savaşları komutanı olarak irfan ordularının başına yeniden geçti.
Yaşattığını yaşattı, yaşatacaklarını şeytanların çabasına uygun yaşatacak.
Gökten isa mesih olarak gelecek diye aldatılan ve buna inanan zulmün neferleri alın size bir asırlık yaşına girmiş mucize hemde gerçek yaşamdan yaşandığı gibi.
İstikbal göklerdedir dedirten mucize göklerden Türk'e ne gönderdi?
Önder Karaçay
Gerçi İş Bankasında kendi parası sayılan bir sermayesi vardı. Ama o bu parayı hiçbir zaman kendinin saymazdı. Nitekim ileride vereceğimiz vasiyetlerinde, bu paranın gelirini Dil Kurumu, Tarih Kurumu gibi teşekküllerin giderlerine karşılık tuttu. Bu gelirlerin ancak pek küçük bir kısmını ve pek mütevazı miktarlarda, hemşiresinin ve bazı