Kitapta 1985 yılında geçen öykü, Cem isimli karakterin gözünden anlatılıyor. Kitap; Cem’in Kuyuculuk işi için gittiği kasabada ustasından gizli olarak bir çadır tiyatrosuna adını bile bilmediği “Kırmızı Saçlı Kadın”ı görmeye gitmesini, ona aşık olmasını, ilk aşkı olan “Kırmızı Saçlı Kadın”la olan münasebetini konu edinir.
Hikaye, Cem’in gençlik yıllarından orta yaş yıllarına kadar Cem’in gözünden anlatılmaktadır; ayrıca karakterlerin ağzından iki efsaneye (Kral Oidipus, Rüstem ve Sührab) de değinilip bir insanın hayatının eski eserlere nasıl dayanabileceğini göstermektedir. Dil açısından sade bir anlatım seçen Orhan Pamuk, son derece dikkat uyandıran bir roman sunmuştur.
Moda denilen şey o kadar çirkindir ki onu her altı ayda bir değiştirirler. (OSCAR WILDE)
Bir tehlike anında gemiden uzaklaşan fareler, geminin batmamasını bir türlü affedemezler. (Wieslaw Brudzinski)
Kurtlarla arkadaş ol, yalnız elinden baltayı bırakma. (Rus Atasözü )
Rüzgara tüküren, kendi yüzüne tükürür. (İtalyan atasözü )
Bir gün su
EYLÜL İNCE'DEN
Bir kitap düşünün ki içinde aşk olsun; babanın üvey evladına duyduğu, annenin öz kızına… Yine babanın alkole ve sigaraya, hepsinin 6 rakamına!...
Biraz karışık oldu değil mi? Evet, kitap da böyle zaten; karışık, karmaşık, zor ama özel, farklı bir eser.
Belki türünün ilk örneği, belki de postmodernizm romanın bir adım
Kimseye, hiçbir şeye karışmak, dahil olmak istememiştim. Ama çocukluğumdan beri beni kendilerince yargıladılar, pislik attılar,değerlendirdiler. Büyüdükçe bu söz haklarına kendilerince bilimsel bahaneler bulmaya kalktılar. Oysaki hep aynıydınız, çocukluktan yetişkinliğe geçmeniz o kötü karakterlerinizi örtmedi.Vicdanınızı bu şekilde rahatlatmaya hakkınız yok. Çoğunluk oluşturup kendilerini haklı göstermeye ve kendi seslerini yükseltmeye başladılar. Sosyal medyada sizleri öne çıkardılar. Örnek veriyorum gençlik denilince ben bu insanlarla aynı düşünmedim, ama beni de bu kalıba sığdırmaya kalktılar. Başka gün orta yaş grubu olursa onlar da çoğunluk olarak söz sahibi olacak, beni de onlar gibi görecekler. Ama ben onlar gibi de değilim. Ben hepsinden nefret edip ayrılmak isteyen bireyim, belirli bir ses çıkaran gruba maruz bırakılmak istemiyorum. Ben genç de değilim,orta yaşlı da değilim. Hatta insan bile olmak istemezdim. Fikrimde tek kişi de olsam bu insanlarla kıyaslanmaktan çok daha iyi bir durumda olacağımdan eminim. Beni anlıyormuş gibi sahtekar tavırlarda bulunmayın. Bu dünyaya baktıkça, ne kadar pislik bir yere düştüğümü daha da iyi anlıyorum. Ama ölene kadar da buradan kurtulamayacağımın farkındayım.
Gençlik aynı zamanda bekâret fuhuşu konusundaki tartışmnın ve yenilikçilerin buna son vermeye yönelik özel ve yoğun
çabalarının da olmazsa olmazıydı. Bu tartışmanın konusu, çcuk olmanın kültürel ve yasal anlamının yeniden tanımlanmasından başka bir şey değildi. 1885’ıe Ceza Kanunu Değişikliği Tasarısının kabul edilmesiyle İngiltere'de cinsel nza
#Kırmızı Saçlı Kadın#
Kitapta,1985 yılında geçen öykü, Cem isimli karakterin gözünden anlatılıyor. Kitap; Cem’in Kuyuculuk işi için gittiği kasabada ustasından gizli olarak bir çadır tiyatrosuna adını bile bilmediği “Kırmızı Saçlı Kadın”ı görmeye gitmesini, ona aşık olmasını, ilk aşkı olan “Kırmızı Saçlı Kadın”la olan münasebetini konu
Babama ulaşınca haberim, yüzü ışıl ışıl parlıyor ve sanki Allâh ile arasındaki akdi yenilemek ister gibi “Râbiâ” diyor. Yâni dördüncü… Üç kız için cenneti vâcip kılanın hazînesinde dördüncü için mükâfâtı tasavvûf edemiyor bile. Zamân zamân babama bana neden Râbiâ ismini vermiş diye düşünürdüm. Dördüncü… Toprak, hava, su ve ateş dört anasır. İnsanın dört evresi: bebeklik, gençlik, orta yaş ve yaşlılığı. Şeriât, tarîkât, mârifet, hakîkât dört kapı; erenlerin ilk dördü, dört cennet kadını, dört halîfe, dört büyük melek, üç kızının dördüncüsü. Sırrı dörtte bulmuştu lâkin hangisinin dördüncüsü?… Beni neden bana işâret etmişti?
3, 44, 220.
Oidipus, Laios ve İokaste / Cem, Akın ve Gülcihan
Rüstem ve Sührab / Cem ve Enver
Kırmızı Saçlı Kadın, M.Ö.429 yılında yazılmış olan Kral Oidipus tragedyası ile M.S.977-1010 yılları arasında yazıldığı tahmin edilen Rüstem ve Sührab destanında anlatılan baba-oğul çatışmasını, Oidipus kompleksini, Cem’in trajik yaşamı ile