"Her şeyin mevsimi, göklerin altındaki her olayın zaman vardır. Doğmanın zaman var, ölmenin zamanı var. Dikmenin zaman var, sökmenin zamanı var. Öldürmenin zaman var, şifa vermenin zaman var. Yıkmanın zaman var, yapmanın zaman var. Ağlamanın zamanı var, gülmenin zaman var. Yas tutmanın Zamanı var, oynamanın zamanı var. Taş atmanın zamanı var, taş toplamanın zaman var. Kucaklaşmanın zaman var, kucaklaşmamanın zaman var. Aramanın zamanı var, vazgeçmenin zamanı var. Saklamanın zaman var, atmanın zaman var. Yırtmanın zaman var, dikmenin zaman var. Susmanın zaman var, konuşmanın zaman var. Sev-menin zaman var, nefret etmenin zaman var. Savaşın zaman var, barışın zamanı var." Bu pasajda her şey bir sona ulaşır ve zaman içinde zıddına döner.
Reklam
"Dünya, tüm yararlı uğraşlarda ya yerinde saymakta ya da geriye gitmektedir."
Düşündürücü...
İki kere ikinin dört ettiğini nereden biliyorduk ki? Yerçekimi diye bir şey olduğunu nereden biliyorduk ki? Geçmişin değiştirilemez olduğunu nereden biliyorduk ki? Madem geçmiş de, dış dünya da yalnızca zihinlerdeydi, madem zihin de denetlenebiliyordu, söylenecek ne kalıyordu ki geriye?
Sayfa 92 - Can YayınlarıKitabı okuyor
NASIL'ını anlıyorum: NEDEN'ini anlamıyorum.
Sayfa 91 - Can YayınlarıKitabı okuyor
Geçmiş silinmekle kalmıyor, silindiği de unutuluyor, sonunda yalan gerçek olup çıkıyordu.
Sayfa 86 - Can YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Kafatasınızın içindeki birkaç santimetreküp dışında, hiçbir şey sizin değildi.
Sayfa 37 - Can YayınlarıKitabı okuyor
Kemikdaşlar kendilerini köylülerin arasındaki titanlar olarak hayal etmeye bayılırlar, yazık.. - George Petit'in Lethe Günleri Güncesi (Saybrook Akademisi '56)
Sayfa 15 - İthaki Yayınevi - 2. BasımKitabı okuyor
İnsanlar görmeyi bekledikleri şeyleri görmeyi beklerler
Petry BaelishKitabı okudu
Reklam
Ölüm en kötü şey değildir.ölüm tanrının bize hediyesidir , arzuları ve acıyı bitirir
Nazik AdamKitabı okudu
İki ayağı üzerinde yürüyen her canlı düşmanımızdır.
Dökümle yapılmış ve kakma tekniği ile süslenmiş Selçuklu devri madeni eser­lerinden Andadolu'ya izafe edebileceğimiz diğer bir örnek, İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi'nde bulunan bir çelik aynadır. Saplı tipte olan bu ayna, Selçuklu devri madeni eserlerinin arasında çelikten yapılmış yegane örnektir. Aynanın üzerini süsleyen alçak kabartma kompo­zisyonlar, ince çizgiler halinde uygulanan altın varaklarla kakılmıştır. Çelik ay­nanın ortasında, doğan kuşu ile avlanan bir atlı avcı kompozisyonu yer almak­ta; bu kompozisyonun etrafını birbirlerini kovalayan hayvan figürlerinden oluşan bir friz dolanmaktadır. Doğan kuşuyla avlanan atlı avcı figürü, Orta Asya kökenli bir kompozisyondur. Benzeri kompozisyonlar hem 7-9. yüzyılla­ ra ait Uygur ve Hatan resimlerinde ve sikkelerinde, hem de 10-11. yüzyıllara tarihlenen Karahanlı aynalarının süslemesinde karşımıza çıkmaktadır. Çelik aynanın üzerindeki av sahnesinde atlıyla karşı karşıya tasvir edilmiş bir ejder figürü görülmektedir. Orta Asya kökenli olduğunu belirttiğimiz "doğan kuşu ile av" kompozisyonunun, bu eser üzerinde, Bizans ikonografyasındaki "St. George'un ejderi öldürmesi" sahnesiyle karıştırılarak kullanıldığı anlaşılmakta­dır. Bizans sanatından alınma konuların Orta Asya, İran veya Mezopotamya kökenli kompozisyonlarla karıştırılarak kullanılması, Anadolu Selçuklu made­ni eserlerinin çok tipik bir özelliğidir.
Sayfa 223
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.