Sonra bir anda, burnunuzun ucunda, canınızı sıkan, rahatınızı kaçıran, kanınızı donduran o adlandırılamayanı tanıyor, tanıdığınızı sanıyorsunuz. O zaman çürüyüş başlıyor. İnsan afallayıp şaşkına dönüyor, çöküyorsunuz. Akıl zaafa düşüyor. Bağrınıza inatçı bir acı saplanıyor. Sanrılar sizi aptallaştırdıkca aptallaştırıyor. İnsan bir ad, bir sözcük istiyor. Haykırmak istiyor: Çözümü bulduğunu, bunalımının kaynağına indiğini haykırmak istiyor. Bu abuk sabuk karmaşık laf yığınından sıçrayıp çıkmak, bu sözcük bataklığından kaçıp kurtulmak istiyor insan.Ama artık bir sıçrama taşı da yok, tutunacak bir dal da. Hayal gücünün dibini boylamaktan başka yol yok.
Kayıtsızlığı ne başlangıcı vardır, ne de sonu; değişmez bir durumdur kayıtsızlık; bir ağırlık, hiçbir şeyin sarsamayacağı bir kıpırtısızlık, bir cansızlıktır.