Kan bedende ama sen
Yoksun ki bir zerremde
Kalbimde her zerreye
Senden lazım ,sen lazım..
Belki bunlar saçmalık
Yazdığım tüm satırlar
Kalbimde bir sen var ki
NORA: Siz hiç bir zaman beni sevmediniz. Siz yalnızca, beni sevmekten haz duydunuz, o kadar.
HELMER: Nora, bunlar ne biçim sözler?
NORA: Bunlar gerçeğin ta kendisi, Thorwald. Baba evinde iken, benim düşüncelerim babamın düşünceleriydi; çünkü, babam, her konuda kendi düşüncelerini sayıp döker, ben de o düşünceleri benimsemek zorunda kalırdım. Ondan ayrı düşünecek olursam, gizlerdim düşüncemi; çünkü, babam, kendi düşüncelerine uymayan düşünceleri sevmezdi. Babam bana, bebeğim derdi. Ben kendi bebeklerimle nasıl oynarsam, o da benimle öyle oynardı.
Güzelliğin, sevginin ve gerçeğin bir yumak halinde bütünleşmiş bir hali bu. Bu mutluluğun ta kendisi... Ve bulmuşken, nasıl terkederim onu? Yaptığım şeye aşığım,
Bir insan için itirafta bulunmak oldukça zor olsa gerek. Hele ki kendi hayatımız söz konusu olunca. Tam da buna uygun olarak Stefan Zweig'in "Amok Koşucusu" adlı kitabında geçen sevdiğim bir alıntıyı sizler ile paylaşmak isterim:
"Söz konusu başkalarının derdi olunca nasıl da hep daha zeki ve daha nesnel oluruz."
"Size gerçek, gerçeğin ta kendisi olarak diyorum ki: Toprağa düşen bir buğday tanesi yok olmazsa, yalnızca bir buğday tanesi olarak kalır; ama yok olursa, o zaman bereketli ürün doğurur."
(Incil, Yuhanna'dan XII. Bap, 24)
İşin kötüsü onlar, kendi gerçeklik duygularına gerçeğin ta kendisi diye bakıyorlar, aşina oldukları ve şaşırtıcı bulmadıkları her şeye gerçek diyorlardı. Oysa bu, gerçekdışı olanın tanımının ta kendisiydi. Çünkü Dünya'nın kendisi, bir mucize olarak, düşlerden kat be kat daha şaşırtıcı ve hayranlık uyandırıcıydı.
Tüm bunların çirkin bir rüyanın devamı değil de gerçeğin ta kendisi olduğuna kendi kendimi inandırmak ister gibi zavallı yüzlerine, fukara yataklarına, bütün bu sonsuz derbederlik ve sefalete bakıyor, bakıyorum...
Bu yaşadıkları sahi miydi? Yoksa rüya mı?
Ayırdına varamıyordu bunun.
Kader defterinden birkaç satırın okunması mıydı bu rüya, yoksa gerçeğin ta kendisi miydi?