İnancım bana, gerçek olmayanın gerçekten daha güçlü olduğunu öğretti; çünkü hiçbir şey, hayal edilenebilenden daha mükemmel değildir.
Sayfa 676Kitabı okudu
Bir ara iki ordu arasındaki dengesizliği gören Sultan Selâhaddin’in askerleri¸ çekingenlik göstermiş ve geri dönmek istemişlerdi. Selâhaddin ise ileri atılıp¸ şu müthiş sözlerle askerlerini toparlamaya¸ azim ve cesaretlerini bilemeye kâdir olmuştu: “Madem ki ölümden korkuyoruz; niçin evlerimizde oturup çoluk çocuğumuzla zevk ve sefa içinde yaşamıyoruz? Bizim vazifemiz düşmanın azlığını ve çokluğunu mukayese etmek değil¸ onun karşısına çıkmaktır!” Harp gecesinde ise¸ Allah’a şöyle derin bir yakarışta bulunmuştu: “Allah’ım¸ bilirsin ki ben bu harplere şöhret ve mevkî için atılmadım. Tek gayem¸ Senin ismini yüce tutmak ve yeryüzüne gerçek adaleti¸ ahlâk ve fazileti yaymak¸ insanları birbirine kardeş etmektir. Sadece sana güveniyoruz. İnancımızda en ufak bir sarsıntı olmadı ve olmayacak da. Bedir aslanlarına olan yardımını bizden de esirgeme!..” Neticede Richard’ın öncülüğünde sulh istemek zorunda kalan Haçlılar¸ 1 Eylül 1192’de imzalanan anlaşmayı müteakip çekilmişlerdi. Selâhaddin şahsında¸ Müslümanların üstünlüğünü Haçlılara bir defa daha tasdik ettirmiş; Kudüs ve Ortadoğu’daki İslâm varlığını söküp atmanın kolay olmadığını tekrar ispatlamıştı.
Reklam
Kalk ki , şaha kalksın uykulu topraklar, Uyan sunam, kalk sunam.. Küçük asyam, katmer gülüm ,çiçeğim, Bu güzellik sana kimden mirastır ? Kimi dağları deler gürz ile , Adına FERHAT derler... Dağ delinir,FERHAT gider , ad kalır. Kimi saltanata yumruk kaldırır saz ile, Adına HAYDAR derler... Yalan gerçek bilinir,HAYDAR gider ad kalır. Kimi duvarları yıkar söz ile, Adına NAZIM derler... Yalan gerçek bilinir, NAZIM gider ad kalır. Adımız sorulursa hem HASAN , hem HÜSEYİN, İşimiz sorulursa her gün FERHAT, çilemiz sorulursa PİR SULTAN ABDAL !..
Ellerini Allah'a açmıştı Sultan. Onu hiç terk etmediği için. Kendi tebaası bile dudak bükerken ona. Herkes başıyla değil, yaşıyla ölçerken onu... Kendi vezirleri bile güvenmezken... An gelmiş kendi babası bile kararsız kalmışken... Herkes bu deniz geçilmez, bu surlar aşılmaz, bu kent alınmaz, bu hayal gerçek kılınmaz derken... Allah, hep yanında olmuştu onun.
Sayfa 405Kitabı okudu
İnsan Hafızasının Büyüleyici Gücünü anlatan güzel bir hikaye; Yavuz Sultan Selim Han zamanında bir şair, yeni yazdığı şiirini pek beğenmiş ve sultana okumak istemiş. O zamanlarda gerçek sanatkâra çok kıymet verildiği için, kısa zamanda sultan tarafından huzuruna kolayca kabul edilmiş. Sultan Selim Han'ın yanında Hasan Can ve diğer yetkililer varmış. Şair zât heyecandan sesi titreyerek şiirini okumuş, bitirmiş ve sonra da padişaha bakmış. Yavuz Sultan Selim Han, hiç tereddüt etmeden: "Ama ben bu şiiri biliyorum demiş". bunu duyan şair adam şaşırmış: Nasıl olur efendim, bu şiiri ben yazdım ve ilk defa burada okuyorum." Sultan: "İstersen bir defa da ben okuyayım" diyerek teklemeksizin adamın az evvel okuduğu şiiri aynen tekrarlamış. Şair zât, şaşkınlıklar içindeyken Hasan Can, atılmış; "bu şiiri ben de biliyorum sultanım destur verirseniz ben de okuyayım." O da şiiri birebir okumuş. Böylece devamında oradaki vezir ve diğer sekiz kişi daha sırasıyla okumuşlar. Bu durum karşısında şair ne yapacağını şaşırmış: "Nasıl oluyor anlayamıyorum sultanım, ama bu şiiri gerçekten ben yazdım." diye kendini savunmaya çalışmış. Neyse ki sonradan gerçeği anlatıp adamcağızın gönlünü almışlar. Padişahın duyduğunu bir seferde ezberlediğini, Hasan Can'ın iki ve diğerlerinin artan sayıyla dinlediklerini ezberleyebildiklerini söylemişler. Sonuç olarak, Yavuz Sultan Selim Han'ı istisna bir kâbiliyet olarak bu sorunun dışında tutarak: Her insanın beyin yapısı benzer ise neden bazıları bunu bu denli etkin kullanabiliyor da bazıları kullanamıyor? Güçlü Hafıza, Sayfa:15-16.
Sayfa 15 - Alfa yayınlarıKitabı okudu
Simurg bir masal kuşudur. Uzun boynunda beyaz bir halka bulunan, safran tüylü, güzel sesli, insana benzeyen kocaman bir kuş... Kuşların sultanıdır. Kaf Dağı'nın ardında yaşar. Efsaneye göre, kuşlar, sultanlarını bulmak üzere toplanıp yola çıkarlar bir gün... Yol uzun, yolculuk zorludur. ''Aşk Denizi''nden geçerler önce... ''Ayrılık Vadisi''nden uçarlar... ''Hırs Ovası''nı aşıp ''Kıskançlık Gölü''ne saparlar... Kuşların kimisi Aşk Denizi'ne dalar, kimi Ayrılık Vadisi'nde kopar sürüden... Kimi hırslanıp düşer ovaya, kimi kıskanıp batar göle... Yolculuk bittiğinde, Kaf Dağı'nın ardına sadece 30kuş varabilmiştir. Sultanları Simurg'u bulamazlar orada... Sonunda sırrı sözcükler çözer: Farsça ''si'', ''30'' demektir. ...murg'' ise ''kuş''... ''30 kuş'', anlar ki aradıkları sultan kendileridir. Ve gerçek yolculuk, kendine yapılan seyahattir.
Sayfa 113Kitabı okudu
Reklam
(...)Hayal Banu’nun iki eliyle tutup “Buyrunuz efendim!” diye başını yere eğerek sunduğu tepsi küçüktü ve şair, güllerle müzeyyen tepsiyi almak için iki elini birden uzattığında birden böylesi bir sofrayı sıradan bir insanın hazırlamayacağını düşündü ve gayriihtiyari karşısında duran kadının yüzüne baktı. Bakmak değil de daha periye uğramak gibi
Sevgi, sabırsızlık demekti. Sevgiliden gelen haber için can atmak, onu öğrenmek demekti. Bu bana ayrılığın vuslattan bir derece üstün olduğunu düşündürttü. Zira ayrılık olabilmesi için önce vuslat olması gerekir. Vuslatın adı bazen bir bakış, bazen bir görüş, bazen bir merhabadır. Lakin vuslat, sevenin bizzat kendinden ayrılması demek olup gerçek vuslatta seven ortadan kalkar, sevilen ile bütünleşip kendini onda yok eder.
Sayfa 346Kitabı okudu
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.