Yaşamım boyunca, istisnasız hepsi de budalaca işler yapan dar omuzlu insanlar gördüm ve çoğu türdeşlerini şaşkına çevirip ruhları türlü şekilde baştan çıkarırlardı. Eylemlerine gerekçe olarak "ün"ü gösterirler. Onları görünce herkes gibi gülmek istedim ben de; ama böylesine tuhaf bir öykünme olanaksızdı benim için. Keskin ağızlı bir
Kant'ta artık hiçbir insanî zayıflığı, hüznün hiçbir hakikî vurgusunu göremez hale geldiğim an felsefeden yüz çevirdim; Kant'ta ve bütün filozoflarda... Müzikle, mistik pratiklerle ve şiirle karşılaştırıldığında, felsefî faaliyet, sadece utangaçlarla ılımlıların gözünde itibarı olan şaibeli bir derinlikle ve azalmış bir canlılıkla ilgilidir. Hem zaten felsefe -gayri şahsî endişe, kansız fikirlere sığınma- hayatın baştan çıkarıcı taşkınlığından kaçanların yoludur. Hemen hemen bütün filozofların sonu iyi olmuştur: İşte felsefeye karşı baş gerekçe. Sokrates'in sonu bile hiç trajik değildir: Bir yanlış anlamadır; bir pedagogun sonudur - ve eğer Nietzsche deliliğe gömüldüyse, şair ve mütefekkir olaraktır bu: Akıl yürütmelerinin değil, vecdlerinin kefaretini ödemiştir.
Reklam
'Yol'un senaryosunun bitiş tarihi 23 Ocak 1980'di. Arkasından 'Dağ' adlı bir senaryoya başlamayı tasarlıyorduk. 'Dağ' hakkında da uzun uzun konuşmuştuk. Onda da oynamamı kararlaştırmıştık. 'Yol'daki rolüm Bingöl'deydi. Onu tamamlayınca Muş'a geçecek, 'Dağ' filmine başlayacaktık.'Dağ'ın yönetmenliğini Zeki Ökten yapacaktı. Öncelikle sansürden geçirmek gerekiyordu. Aldım senaryoyu, gene ben götürdüm Sansür Kurulu'na. Reddedildi. Daha sonra Danıştay'a başvurduk, orada da reddedildi. Gerekçe ikisinde de aynıydı: 'Dağı aşmak, emperyalizme karşı bir savaştır; burada 'dağ' bir simge olarak kullanılmakta, bilinmeyen güçlere karşı savaşmak anlamına gelmektedir' gibisinden iki sayfa dolusu yazmışlardı. Büyük bir keyif ve mutlulukla planlanan, ama hayata geçirilememiş bu hikâye, dağın ardında kurulu bir köyde başlıyordu. Yolları kardan kapandığı için kuruldu kurulalı bu köyden kışın kimse kasabaya inmemişti. Oynayacağım adamın oğlu ölüm döşeğindeydi. Dört arkadaş, yüzyıllardır kimsenin yapamadığını yapmayı göze alıp hasta oğlanı hastaneye yetiştirmek üzere, hem dağı, hem de köyün kaderini aşmaya karar veriyorlardı.Yolda önce hasta çocuk ölecekti. Ama baba,ötekilerden bunu saklayacaktı. Günler sonra iki ölü daha verilecekti. Her şeye karşın kasabaya inildiğinde baba, sadece, "Başardık," diyecekti... Bu film, 'Yol' kadar büyük bir projeydi ama onun kadar şanslı değildi...
Beni neden seviyorsun? Neden beni seviyorsun? Benim neyimi seviyorsun? Bu sorulara cevap vermeye çalışmak da, en az ekşiyi tarif etmek kadar zordur. Seni seviyorum, çünkü… Kolay değildir gerisini getirmek. Sevgiyi o kadar derininde hissediyorsundur ki, buna gerekçe aranması tuhaf gelir. Anlasın istersin, inansın. Onu neden seversin? Sevdiğin için seversin. Başka herkeste sıradan ve alışılmış olan şeyler bile vesiledir çünkü. Uykum geldi der, seversin. Saçlarımı kestirmek istiyorum der, seversin. Tavla oynayalım mı der, seversin. Arar, ulaşamazsın bazen, yine seversin.
Düşünüyor, bütün dünya böyle hareket ettikten sonra, bu durumun doğal bir durum olduğuna hükmediyor; yaptığı kötülüğe bir gerekçe bulmak istiyor duygulu, anlayışlı bir insan olduğu için böyle bir gerekçe mümkün olmuyordu.
Sayfa 68
152 syf.
8/10 puan verdi
Geceyarısı Şarkıları; kışkırtıcı, baştan çıkarıcı yazarın diğer bu tür kitaplarında olduğu gibi. Entelektüel birikimiyle ezen, insanda belli dürtüleri harekete geçiren yazar, kadınları iyi tanıdığına dair kanaat getirtecek paragraflara da imza atmakta ve erkek okuyucuların bu fikirleri sahiplenmesini sağladığını düşünmekteyim. Bundan önceki fikirlerimi yok saysanız bile kitabı okumanız için gerekçe; sizi okumadığınız kitaplara ulaştırmak, tanımadığınız yazarlar hakkında ilgi uyandırmak, tarihi bazı olaylar için meraklandırmak olacaktır diyebilirim.
Gece Yarısı Şarkıları
Gece Yarısı ŞarkılarıAhmet Altan · Everest Yayınları · 2021715 okunma
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.