Ne demek istediğimi iyice açıklamak için, geniş çapta savunulan, fakat bence toplum bilimlerinin gerçek amacı olan şeyin tam aksini varsayan bir kuramdan söz edeceğim; ben buna, fesatçı (komplocu) toplum kuramı diyorum. Bu görüş bir toplum olayının açıklanmasının, o olayın meydana gelmesinden yararlanacak ve bu olayı tasarlayıp gerçekleştirmiş
Sayfa 402 - LiberteKitabı okudu
Kapatık konuyu :))
Feminizmin Yasak Kitapları Modern feminist edebiyat da cinsel sorunla mücadele etmiştir, ama her zaman üzüntü verici bir bilgisizlik göstermiştir. Savaş sonrası feminizmin paradoksu, Simone de Beauvoir'ın feminizmi tasfiye etmek için 1949'da ilk cildini yayımladığı İkinci Cinsiyet* kitabından yola çıkmasıdır. İlk satırlardan itibaren bunu açıklar: "Feminizm tartışması üzerine çok şeyler yazılıp çizilmiştir ve artık neredeyse kapanmıştır: Bundan söz etmeyelim.
Sayfa 378Kitabı okudu
Reklam
Uzun zaman önce Ingilizce'deki alone [yalnızlık] sözcüğü, ayrı iki kelime olarak ele alınırdı: All one [hep bir]. ‘All one’ olmak, temelli ya da geçici olarak tamamen bir bütün olmak, birlik içinde olmak demektir. Yalnızlığın amacı tam olarak budur, hep bir olmaktır. Modern kadınlarda çok yaygın olan tükenmişlik halinin tedavisi, eskilerin dediği gibi "atına atlayıp istediği yere gitmesini" sağlayan tedavi budur. Yalnızlık, bazılarının inandığı gibi bir enerjisizlik ya da eylemsizlik hali değildir, tersine, ruhun vahşi erzaklardan alarak bize ilettiği bir nimettir. Hekim şifacıların, dindarların ve mistiklerin gösterdiği gibi, eski zamanlarda bir amaç taşıyan yalnızlık hali, hem rahatlatıcı hem de koruyucuydu. Yorgunluğu gidermek ve bıkkınlığı önlemek için kullanılırdı..
Sayfa 323 - Ayrıntı Yayınları, 50. BasımKitabı okudu
Modern insanın kimliksizliği bir anlamda şirketlerin kimliğini geliştirmesini kolaylaştırmıştır.Yasadığımız yüzyıl boyu "ben kimim” diye soran insanlar, edebiyattan tutun da psikiyatrist koltuklarında, kır gezintilerinde, yeni dalga dinlerinde, Sartre'ın özgürlük bunalımlarında ya da birbirlerinde kimliklerini, kendilerini, bireyselliklerini arayadurdular. Oysa artık şirketlerin güleryüzlü, güven verici görüntüleri sayesinde yalnızlığımızı giderek terk edip, severek kucaklıyoruz tükettiklerimizi. Yıllardır sırtımızda milli giysiler, gönlümüzde milli duygularla iki dünya ve yüzlerce ulusal kurtuluş savaşında birbirimizi katlettikten sonra geçmişimizden soyunup modernliğimizde değersiz ve kimsesiz kalmak doğal elbette. Ama kurtulmuş olanlarımız, 21. yüzyıla istediğini benimsemenin özgürlüğü, tükettiklerini her an değiştirebilmenin hafifliğiyle giriyor.
Sayfa 37 - iletişim yayınlarıKitabı okudu
CEHENNEM HAYATI GEÇİCİ Mi?
Bir önceki yazıda ele aldığımız hususla yakından ilgili olarak Öztürk'ün bir başka iddiası dikkatimizi çekiyor. Cevap Veriyorum adlı kitabında kendisine yöneltilen "insanlar sürekli cehennemde mi kalacak, yoksa cezasını çeken cennete mi gidecektir?" şeklindeki bir soruya şöyle karşılık veriyor: "Her insan, takdir edilen cezasını çektikten sonra cennete gidecektir." Hatırlayacağımız gibi, bundan önceki konunun başında, kimlerin cennete gideceği sorusuna Öztürk, "sadece Allah'a teslim olanlar" anlamında bir cevap vermişti. Oysa burada bütün sınırların ortadan kalktığını ve mü'min, kâfir, münafik, müşrik... herkesi içine alan mutlak bir ifade kullanıldığını görüyoruz. Yüce Allah'ın pek çok Kur'an ayetinde ısrarla vurguladığı bir gerçeği görmezden gelen Öztürk, burada, Kur'an adına konuşan bir kimse olarak Allah'ın, peygamberlere bile vermediği bir yetkiyi kullanıyor ve istisnasız herkese bol keseden cennet vizesi dağıtıyor. Bu öyle çarpık bir anlayış ki, bütün kutsal kitapların ikaz larını, bütün peygamberlerin mesajlarını, hatta dünya ve ahiret hayatının anlamını bütünüyle boşa çıkartıyor. Ve bu öyle bir cür'et ki, ağzını açtığında 1400 yıllık tarihi, bu zaman dilimi içinde yaşamış ulemayı ve verilmiş eserleri en ağır hakaretlerle kirletmekten çekinmiyor.
Sayfa 21 - RIHLE KİTAPKitabı okudu
On yedinci yüzyıl bir denklik kabulüyle başlamıştı ve bir yenilginin açıkça kabulüyle sona erdi. 1682 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun Köprülü ailesinden gelen vezirlerin reformlarıyla geçici olarak sağlığına ve canlılığına kavuşmasıyla birlikte, Avrupalı düşmanlarına karşı gösterişli bir biçimde büyük bir hücuma daha kalkıştı. 1683’te Viyana surlarının önünde yaşanan bu ikinci başarısızlık, tam anlamıyla son noktayı koyacaktı. Avusturyalılar ve müttefikleri hızla Macaristan, Yunanistan ve Karadeniz kıyılarını kapsayan Osmanlı topraklarının içlerine doğru ilerlemeye başladılar. 1687’deki İkinci Mohaç ve 1697’deki Zenta muharebelerinde Avusturyalıların kazandığı zaferler Türklerin yenilgisinin kesin olarak tasdikiydi. 26 Ocak 1699 tarihinde imzalanan Karlofça barış anlaşması bir devrin kapandığını ve bir düğerinin başladığını haber verir. Osmanlı İmparatorluğu açıkça girişilmiş olan bir savaşta yenik taraf olarak ilk defa barış anlaşması imzaladı be uzun zamandır hakimiyeti altında olan, Darü’l-İslam’ın bir parçası sayılan büyük miktarda toprak parçasını kafir düşmana terk etmek zorunda kaldı. İşte on sekizinci yüzyıla giden kaçınılmaz yol böyleydi.
Reklam
1.000 öğeden 241 ile 250 arasındakiler gösteriliyor.