Kendisine söylenenleri son derecede rahat bir dinleyiş tarzı vardı. Bununla beraber araya garip bir mesafe koymasını da biliyordu. Bu mesafe yalnız yaptığı işlerden veya mevkiinden gelmiyordu, Mustafa Kemalliğinden geliyordu.
Birçok yerde topraklar çatlamış, köyler olduğu gibi yıkılmıştı. Hemen her gün yeni nüfus kayıpları öğreniyorduk. Şehir daha o akşam manzarasını değiştirdi ve çok eski göç ordularının karargahına benzedi
Bu zelzele bir ay kadar sürdü. Kazalarda o kadar büyük ve devamlı tahribat yapmıştı ki hafif ürpermelerden başka şey kalmamasına rağmen halk bir türlü evlerine girmek istemiyordu. Bu korkuya o sıralarda Erzurum'a gelen Atatürk son verdi. Hemen hemen herkes ne olur ne olmaz diye çadırda kalmasını tavsiye ediyordu. Atatürk birkaç yerinden çatlamış hükümet konağında yatmakta ısrar etti.
Mustafa Kemal ve arkadaşlarını Anadolu yollarında dolaştıran, bin bir güçlükle güreştiren yapıcı ve yaratıcı ağrı, Malazgirt'in ve büyük fethin başladığı işi asırlar boyunca devam ettirecek ve nasıl Sinan ile Nedim'i, Yunus ile Itri'yi muzaffer rüyalara borçlu isek, gelecek çağların şerefini yapacak olan isim ve eserleri de İnönü'nde, Sakarya ve Dumlupınar'da harita başında geçen uykusuz gecelere ve bu gecelerin ağır yükünü kemik ve kanı pahasına taşıyan isimsiz şehit ve gazilere borçluyuz.
"Yahya Kemal'in üzerimdeki asıl tesiri şiirlerindeki mükemmeliyet fikri ile dil güzelliğidir. Dilin kapısını bize o açtı.
Millet ve tarih hakkındaki fikirlerimizde bu büyük adanın mutlak denecek tesiri vardır."
Bu topraklarda yaşayan yediden yetmişe herkesin, hepimizin Türk olduğumuzu, katıksız Türk olduğumuzu; bu toprakların öz malımız olduğunu bilmemiz lazım. Kafamızın bu bilgiye yatması, bu bilgi ile birleşmemiz lazım. Şuurlanmak, bu demek!